yapılı

listen to the pronunciation of yapılı
Turkish - English
made; done; built, constructed; well-built, having a strong body
(someone, something) who or which possesses (a certain kind of) build: iri yapılı bir adam a big-framed man
(something) which consists of (so many) buildings: dört yapılı bir okul a school housed in four buildings
sturdy
portly
built

He is a tall and strongly built man. - O uzun boylu ve yapılı bir adam.

Our rocket is being built. - Bizim roket yapılıyor.

well-made
made of, constructed of: tuğla yapılı made of brick
bodied
well knit
having a strong body
structured
(Biyokimya) bulky
constructed
made

Bottles of beer are made of glass. - Bira şişeleri camdan yapılır.

Beer bottles are made of glass. - Bira şişeleri camdan yapılır.

done

Once the work is done, usually around half past five, I come home to have dinner. - İş yapılır yapılmaz, genellikle beş buçuk civarında, akşam yemeği yemek için eve gelirim.

A lot of jobs are done by computers. - Bir çok iş bilgisayarlar tarafından yapılır.

burly
buılt
well made
yapı
construction

A new road is under construction. - Yeni bir yol yapım aşamasındadır.

The rightmost lane is now under construction. - En sağdaki şerit yapım aşamasındadır.

yapı
structure

This is the most massive structure I have ever seen. - Bu şimdiye kadar gördüğüm en büyük yapıdır.

These structures would rarely, if ever, occur in spoken English. - Bu yapılar nadiren, kırk yılda bir, konuşma İngilizcesinde olurlar.

yapı
{i} mold

A man cannot be made in a mold. - Bir insan, bir kalıp içinde yapılamaz.

yapı
{i} mould
yapı
constitution

She has a robust constitution. - Onun sağlam bir yapısı var.

yapı
(a) building, edifice, (a) construction, (a) structure
yapı
building

They are building a house. - Onlar bir ev yapıyorlar.

The money was appropriated for building the gymnasium. - Para spor salonunun yapımı için ayrılmıştır.

yapı
{i} frame

I was dwarfed by his gigantic frame. - Onun dev gibi yapısı tarafından cüceleştim.

The whole framework was made of iron. - Bütün iskelet demirden yapıldı.

yapı
makeup, character, personality (of someone)
yapı
structural

This building is not structurally sound. - Bu bina yapısal olarak sağlam değil.

Structurally it's in good shape. - Yapısal olarak iyi durumda.

yapı
{i} architecture
yapı
{i} texture
yapı
{i} habit
yapı
{i} form

No formal action was taken. - Resmi bir işlem yapılmadı.

It is important that you attach your photo to the application form. - Başvuru formuna fotoğrafınızı yapıştırmanız önemlidir.

yapı
{i} make

My mother taught me how to make osechi. - Annem bana nasıl osechi yapılacağını öğretti.

He knows how to make a radio. - Nasıl bir radyo yapılacağını bilir.

narin yapılı
petite
selim yapılı deri tümörü
(Tıp) nevus
yapı
(Denizbilim) strucure
yapı
(Bilgisayar) construct

I think we should use our time a bit more constructively. - Bizim zamanı biraz daha yapıcı kullanmamız gerektiğini düşünüyorum.

A new road is under construction. - Yeni bir yol yapım aşamasındadır.

yapı
civil work
yapı
make-up
yapı
(Dilbilim) usage
yapı
(Politika, Siyaset) breakdown
yapı
temperament
yapı
set-up
yapı
pattern

India ink produces an interesting pattern when used as a dye. - Çini mürekkebi boya olarak kullanıldığı zaman ilginç bir yapı üretir.

Those who intended to stay quickly adopted the island speech patterns, while those who did not, did not. - Niyetli olmayanlar uyum sağlamazken, kalmaya niyetli olanlar adanın konuşma yapılarına çabucak uyum sağladılar.

yapı
(Jeoloji) constraction
yapı
configuration

It is necessary to look more carefully into the demographic configuration of this region. - Bu bölgenin demografik yapısına daha dikkatli bakılması gerekir.

You can adjust game configuration options when starting the game for the first time. - Oyuna ilk kez başlarken oyunu yapılandırma seçeneklerini ayarlayabilirsiniz.

yapı
design
yapı
dwelling
yapı
works

He works as a teacher, but actually he's a vampire. - Öğretmenlik yapıyor ama aslında bir vampir.

He's making a table in his workshop. - Atölyesinde bir tablo yapıyor.

yapı
{i} conformation
yapı
vein
yapı
build

The money was appropriated for building the gymnasium. - Para spor salonunun yapımı için ayrılmıştır.

This building is a capsule hotel lodging men and women. - Bu yapı erkekleri ve kadınları konaklayan kapsül bir oteldir.

yapı
morpho-
güçsüz, çelimsiz, zayıf yapılı
weak, feeble, weak structure
iri yapılı
massive
yapı
chemistry

Tom is majoring in chemistry. - Tom kimyada ihtisas yapıyor.

Do you study chemistry? - Kimya öğrenimi yapıyor musun?

yapı
stucture
atlet yapılı
(someone) who has an athletic build
aynı yapılı olan
homogeneous
basit yapılı hayvan
polyp
basit yapılı hayvan
polype
etken anlamlı edilgen yapılı
deponent
etken anlamlı edilgen yapılı fiil
deponent
ince yapılı
svelte
ince yapılı slightly built
(person)
kısa ama sağlam yapılı
stocky
ufak yapılı kimse
midget
yapı
corpus
yapı
composition
yapı
contexture
yapı
blood

Tom was given a blood transfusion. - Tom'a kan nakli yapıldı.

yapı
(Hukuk) construction, structure
yapı
make, origin: Alman yapısı bir tabanca a revolver made in Germany/a German-made revolver
yapı
being

Our rocket is being built. - Bizim roket yapılıyor.

Tom said he liked what she had made for dinner, but he was only being polite. - Tom onun akşam yemeği için yaptığını beğendiğini söyledi fakat o sadece kibarlık yapıyordu.

yapı
framework

The whole framework was made of iron. - Bütün iskelet demirden yapıldı.

The building will be made of concrete on a steel framework. - Yapı, çelik iskelet üzerine betondan yapılacaktır.

yapı
building, construction: Herkeste bir yapı hevesi başladı. Everyone was seized with a desire to build
yapı
build, structure; constitution; physique; frame
yapı
building, construction, edifice " bina; structure" " strüktür; fabric; configuration, conformation; (beden) build; temperament, disposition
yapı
fiber

These warm socks are made from alpaca fiber. - Bu kışlık çoraplar alpaka liften yapılır.

Muscles are made of hundreds of thin fibers. - Kaslar yüzlerce ince liften yapılmıştır.

yapı
disposition
yapı
edifice

The new edifice of the theatre looks very splendid. - Tiyatronun yeni yapısı çok görkemli görünüyor.

yapı
make up
yapı
fabric

Use the highest heat settings only when you're ironing fabrics made of natural fibers like cotton or linen. - Sadece pamuk ve keten gibi doğal liflerden yapılmış kumaşları ütülerken en yüksek ısı ayarlarını kullanın.

The dress is made of a thin fabric. - Elbise ince bir kumaştan yapılmıştır.

yapı
erection
yapı
fibre

These socks are made from bamboo fibre. - Bu çoraplar bambu lifinden yapılır.

yapı
habit of body
yapı
{i} strain
yapı
{i} presence
yapı
{i} quality

The life preserver must be made of high quality materials. - Cankurtaran yüksek kaliteli malzemelerden yapılmış olmalıdır.

If you want quality, pay for it. - Eğer kalite istiyorsanız, bunun için ödeme yapın.

yapı
artifact
yapı
gestalt
yapı
setup
yapı
homologue
yapı
{i} Nature

Death is a disgusting thing that nature has to hide, and it does it well. - Ölüm, doğanın gizlemesi gereken iğrenç bir şey ve bunu iyi yapıyor.

yapı
{i} organism

Visible from space, the Great Barrier Reef is the largest structure on Earth made by living organisms. - Uzaydan görülebilen Great Barrier Reef, canlı organizmalar tarafından yapılan dünyadaki en büyük yapıdır.

yapı
{i} making

My mother is making a cake. - Annem bir pasta yapıyor.

I object to his making private calls on this phone. - Ben bu telefondan özel arama yapılmasına karşıyım.

yapı
{i} system

I need to configure this server with an appropriate firewall system. - Uygun bir güvenlik duvarı sistemiyle bu sunucuyu yapılandırmam gerekiyor.

Because the personal computer here cannot change the system, nothing can be done. - Buradaki kişisel bilgisayar sistemi değiştiremediği için hiçbir şey yapılamaz.

Turkish - Turkish

Definition of yapılı in Turkish Turkish dictionary

YAPILI
Yapısı herhangi bir nitelikte olan
YAPILI
Vücudu gelişmiş, iri
Yapı
örgü
Yapı
strüktür
Yapı
konstrüksiyonstrüktür
Yapı
(Hukuk) EBNİYE
Yapı
(Hukuk) STATÜ
Yapı
bina
Yapı
mimari
ince yapılı
Narin, nazik, zayıf
yapı
Bütünün bir araya getirilişinde uyulan dizge, strüktür. Ögeleriyle somut bağımlılığı olan bütün
yapı
Yapma, oluşturma, ortaya konulma, meydana getirme
yapı
Canlı bir varlığın ruh veya beden özelliklerinin tümü, bünye, strüktür: "Yapısı sağlam, güzel bir erkekti."- Y. Z. Ortaç
yapı
Parçaları ve ögeleri arasında yasaya uygunluk, durağan bağlar ve karşılıklı ilişkiler bulunan dizge veya bütün, strüktür
yapı
Barınmak veya başka amaçlarla kullanılmak için yapılmış her türlü mimarlık eseri, bina
yapı
Ögeleriyle somut bağımlılığı olan bütün
yapı
Bal peteği
yapı
Yapılmakta olan konut, yol, köprü vb. inşaat
yapı
Bütünün bir araya getirilişinde uyulan dizge, strüktür
yapı
Canlı bir varlığın ruh veya beden özelliklerinin tümü, bünye, strüktür