yanık

listen to the pronunciation of yanık
Turkish - English
burnt

This coffee tastes burnt. - Bu kahvenin tadı yanık.

She got burnt in the right hand. - Onun sağ elinde yanık var.

burned
burn

I got a burn on my finger. - Benim parmağımda bir yanık var.

This coffee tastes burnt. - Bu kahvenin tadı yanık.

burned, burnt
inflamed with love; love-sick
blight (on a plant)
lighted, alight, lit, alit
stunted, underdeveloped, (person) whose growth has been arrested
(voice, song) which kindles an intense feeling of sadness or melancholy in the listener
burn; scald; burned place, burnt place
(cilt) weather worn
elegiac
scald
on
burn; scald; blight; burnt, scorched; tanned; blighted; lighted, turned on; pathetic, touching
blighted
(Botanik, Bitkibilim) bunt
touching
tanned

I cannot believe you used to be blonde and tanned. - Eskiden sarışın ve yanık tenli olduğuna inanamıyorum.

scorched
blight

A devastating potato blight and famine struck in Ireland in the 1840's. - Yıkıcı bir patates yanıklığı ve kıtlık İrlandayı 1840 yılında vurdu.

turned on
burns

Tom died from burns in 2013. - Tom 2013'te yanıklardan öldü.

Many passengers suffered third degree burns. - Birçok yolcu, üçüncü derece yanıklardan muzdaripti.

singe
weatherbeaten
yanık merhemi
burn ointment
yanık kemiklerden yapılan siyah boya
boneblack
yanık kokmak
to smell of burning
yanık kokmak
1. (for someone) to smell something burning: Yanık kokuyor. I smell something burning. 2. to smell burnt, have a burnt smell about it
yanık kokusu
burnt smell, smell of burning
yanık rüzgâr
wind that subsides quickly
yanık ten
tan

I cannot believe you used to be blonde and tanned. - Eskiden sarışın ve yanık tenli olduğuna inanamıyorum.

yanık ten
suntan
yanık tenli
sun-tanned; sunburnt
yanık tenli
swarthy
yanık tenli
swart
yanık tenli
tanned

I cannot believe you used to be blonde and tanned. - Eskiden sarışın ve yanık tenli olduğuna inanamıyorum.

yanık tenlilik
swarthiness
yanık yürekli
(someone) who has suffered a lot, who has undergone a lot of suffering
yanık yüzlü
(someone) whose face is sun-tanned or sunburnt
yanık çelik
burnt steel
yanıklar
(Tıp) burns

Many passengers suffered third degree burns. - Birçok yolcu, üçüncü derece yanıklardan muzdaripti.

Tom had burns all over his body. - Tom'un vücudunun her yerinde yanıkları vardı.

abası yanık
1. man who is head over heels in love. 2. besotted (lover)
bağrı yanık
heartsick, afflicted
bağırı yanık
heartsick, worn with much suffering
hafif yanık
singe
mum ipinin yanık ucu
snuff
yüreki yanık
1. (someone) whose heart is heavy with sorrow or anguish. 2. (someone) who's been smitten by a disaster or calamity
yüreği yanık
heartsore
yüreği yanık
heartsick
yüreği yanık
disconsolate
Turkish - Turkish
Verimsiz, kıraç duruma gelmiş olan
Yanmış veya yanmakta olan şey: "Yanık soğan kokulu bir buhar odayı dolduruyordu."- R. Enis
Rengi koyulaşmış: "Kocaman hasır şapkalarının altında sarı saçları uçan, yanık iki genç kız."- S. F. Abasıyanık
Sıkıntı veya hastalıktan iyi gelişmemiş, kavruk
Duygulu, dokunaklı, acılı, etkili
Yanmış yer, yanmış olan yerde kalan iz
Rengi koyulaşmış
Duygulu, dokunaklı, acılı, etkili: "Aşk söyletir en yanık türküleri / Ay buluta girdiği gecelerde."- C. S. Tarancı
Yanmış veya yanmakta olan şey
Bıkkın, üzüntülü, dertli
Yanmış olan
cuhnis
göynük
yanık rüzgar
Çabuk dinen yel
yanık ses
Dokunaklı ses
yanık sesli
Dokunaklı sese sahip
bağrı yanık
Çok dert, acı, sıkıntı çekmiş
yüreği yanık
Duygulu, hassas olan kimse