I had to beg my friends to come.
- Arkadaşlarımın gelmesi için yalvarmak zorunda kaldım.
You don't have to beg me.
- Bana yalvarmak zorunda değilsin.
It broke my heart to see her begging for food.
- Onu yiyecek için yalvarmasını görmek kalbimi kırdı.
Begging from unknown entities isn't wise.
- Bilinmeyen varlıklara yalvarmak akıllıca değil.
Layla started praying.
- Leyla yalvarmaya başladı.
Oh, Anne, do come quick, implored Diana nervously.
- Diana Oh, Anne, çabuk gel diye gergin biçimde yalvardı.
He implored her to come back.
- O onun geri gelmesi için yalvardı.
She pleaded with him to stay a little bit longer.
- O, biraz daha uzun kalması için ona yalvardı.
Tom pleaded with Mary to stay.
- Tom Mary'nin kalması için yalvardı.
She looked at me with a passionate expression of entreaty.
- O bana tutkulu bir yalvarma ifadesiyle baktı.
Do not abandon us, I entreat.
- Bizi terk etmeyin, yalvarıyorum.
She looked at me with a passionate expression of entreaty.
- O bana tutkulu bir yalvarma ifadesiyle baktı.
Layla started praying.
- Leyla yalvarmaya başladı.