Brian's girlfriend often begs him to take her to luxurious restaurants.
- Brian'ın kız arkadaşı sık sık onu lüks restoranlara götürmesi için yalvarır.
Oh, Anne, do come quick, implored Diana nervously.
- Diana Oh, Anne, çabuk gel diye gergin biçimde yalvardı.
He implored her to come back.
- O onun geri gelmesi için yalvardı.
She pleaded with him to not leave.
- O, ona gitmemesi için yalvardı.
The man pleaded self-defence.
- Adam kendini savunmak için yalvardı.
Do not abandon us, I entreat.
- Bizi terk etmeyin, yalvarıyorum.
She looked at me with a passionate expression of entreaty.
- O bana tutkulu bir yalvarma ifadesiyle baktı.