Select Keyboard: Türkçe ▾ X
| ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
|
Lead us from falsehood to truth.
- Bizi yalandan gerçeğe götür.
I lied. Please forgive.
- Yalan söyledim. Lütfen affet.
Parents teach their children that it's wrong to lie.
- Ebeveynler çocuklarına yalan söylemenin yanlış bir şey olduğunu öğretirler.
I think it's wrong to tell a lie.
- Ben yalan söylemenin yanlış olduğunu düşünüyorum.
Parents teach their children that it's wrong to lie.
- Ebeveynler çocuklarına yalan söylemenin yanlış bir şey olduğunu öğretirler.
Time reveals truth as well as falsehood.
- Zaman yalanın yanı sıra gerçeği de ortaya koyar.
I believe you are telling me a falsehood, Anne, she said sharply. I know you are.
- Bana bir yalan söylüyor olduğuna inanıyorum, Anne dedi keskin bir biçimde. Senin yalan söylediğini biliyorum.
Even if it's not true, it's a brilliant fabrication.
- Bu doğru olmasa bile, parlak bir yalan.
A shameless liar speaks smilingly.
- Utanmaz bir yalancı gülümseyerek konuşur.
Shame on you for lying.
- Yalan söylediğin için yazıklar olsun.
His story is too preposterous to be a lie.
- Onun hikayesi bir yalan olamayacak kadar çok mantıksız.
Whatever story I tell, Mother believes me.
- Ne yalan söylersem söyleyeyim, Annem bana inanır.
Mary is a quack doctor.
- Mary bir yalancı doktor.
Time reveals truth as well as falsehood.
- Zaman yalanın yanı sıra gerçeği de ortaya koyar.
If that's false, she's a liar.
- Bu yanlışsa o yalancıdır.