Definition of yalan in Turkish English dictionary
- lie
Parents teach their children that it's wrong to lie.
- Ebeveynler çocuklarına yalan söylemenin yanlış bir şey olduğunu öğretirler.
He made an admission that he had lied.
- O, yalan söylediğini itiraf etti.
- tale
- fairy
- madeup
- wrong
Parents teach their children that it's wrong to lie.
- Ebeveynler çocuklarına yalan söylemenin yanlış bir şey olduğunu öğretirler.
To tell a lie is wrong.
- Yalan söylemek yanlıştır.
- made-up
- pretense
- fabricate
- (Argo) porky
- falsity
- artificialness
- lie, falsehood, untruth, fabrication; fib
- prevarication
- plumper
- tarradiddle
- flam
- invention
- hollow
- made up
- taradiddle
- fabrication
Even if it's not true, it's a brilliant fabrication.
- Bu doğru olmasa bile, parlak bir yalan.
- telltale
- falseness
- false, untrue
- untruthful
- untruth
- fib
- shave
- mendacious
- lie, story, fabrication, falsehood; false, untrue
- deceit
- falsehood
Lead us from falsehood to truth.
- Bizi yalandan gerçeğe götür.
I believe you are telling me a falsehood, Anne, she said sharply. I know you are.
- Bana bir yalan söylüyor olduğuna inanıyorum, Anne dedi keskin bir biçimde. Senin yalan söylediğini biliyorum.
- quack
Mary is a quack doctor.
- Mary bir yalancı doktor.
- untrue
- gammon
- sham
The Bermuda Triangle is a sham.
- Bermuda Şeytan Üçgeni bir yalandır.
Shame on you for lying.
- Yalan söylediğin için yazıklar olsun.
- perjure
- imaginary
- {i} fudge
- baloney
- story
Have you ever heard the story of the boy who cried wolf?
- Yalandan yardım isteyen çocuğun hikayesini hiç duydun mu?
Her story can't be true. She often tells lies.
- Onun hikayesi gerçek olamaz. O sık sık yalan söyler.
- imagination
- a lie in
- a fib
- lied to
- taradidle
- falsehoods
- fallacious
- false
If that's false, she's a liar.
- Bu yanlışsa o yalancıdır.
The rumor of her death turned out false.
- Öldüğü söylentisi yalanmış.
- misstate
- yalan söylemek
- lie
It is wrong to tell lies.
- Yalan söylemek yanlıştır.
It is wrong to tell a lie.
- Yalan söylemek yanlıştır.
- yalan dolan
- monkey business
- yalan makinesi
- polygraph
Tom refused to take a polygraph test.
- Tom yalan makinesi testine girmeyi reddetti.
Would you mind taking a polygraph test?
- Bir yalan makinesi testi alır mısınız?
- yalan söylemek
- to lie, to tell lies
- yalan atmak
- tell a lie
- yalan beyan
- false statement
- yalan beyanda bulunma
- fraudulent representation
- yalan dolan
- funny business
- yalan dolan
- a pack of lies
- yalan dolan
- humbug
- yalan dünya
- transitory life
- yalan makinası
- (Ticaret) polygraph
- yalan olmayan
- straight
- yalan söyleme
- (Askeri) deceive
- yalan söylemek
- deceive
- yalan söylemek
- knock about
- yalan söylemek
- declare untrue
- yalan söylemek
- tell lies
- yalan söyleyerek
- lying
- yalan yanlış
- erroneous
- yalan yanlış
- carelessly
- yalan yere yemin etme
- perjure
- yalan olmak
- to lie
- yalan söyle
- lie
- yalan söylemek
- to tell lies
- yalan (yere) şahadet
- law perjury
- yalan abanoz ağacı
- (Botanik, Bitkibilim) golden chain
- yalan abanoz ağacı
- (Botanik, Bitkibilim) laburnum anagyroides
- yalan abanoz ağacı
- (Botanik, Bitkibilim) common laburnum
- yalan anlatmak
- misstate
- yalan atmak
- dish out
- yalan atmak/kıvırmak/söylemek
- to lie; to tell lies
- yalan beyan
- false pretenses
- yalan beyan
- fraudulent representation
- yalan beyan korkusu
- (Pisikoloji, Ruhbilim) mythophobia
- yalan beyanda bulunmak
- make a false statement
- yalan beyanda bulunmak
- (Kanun) make false statement
- yalan beyanla
- under false pretenses
- yalan bir şekilde
- falsely
There are those who think, falsely, that video games are the source of all our ills.
- Video oyunlarının, yalan bir şekilde, tüm hastalıkların kaynağı olduğunu düşünenler var.
- yalan değil
- it is not a lie
- yalan dolan
- lies and untruths, pack of lies
- yalan dolan
- pack of nonsense
- yalan dünya
- this transitory life
- yalan haber
- doctored news
- yalan haber
- fabricated news
- yalan haber
- falsified news
- yalan haber vermek
- (deyim) give a false colour to
- yalan iddia
- jactitation
- yalan ifade
- prevarication
- yalan ifade
- misstatement
- yalan ifade verdirmek
- suborn
- yalan mı yani?
- is that wrong?
- yalan mı yani?
- is that a lie?
- yalan mı?
- is that a lie?
- yalan mı?
- is that wrong?
- yalan söyleme
- lying
Tom accused Mary of lying through her teeth.
- Tom Mary'yi açık açık yalan söylemekle suçladı.
Tom couldn't keep lying to Mary. He felt he just had to tell her the truth.
- Tom Mary'ye yalan söylemeyi sürdüremedi.O sadece ona gerçeği söylemek zorunda olduğunu hissetti.
- yalan söylemek
- tell a fib
- yalan söylemek
- fib
- yalan söylemek
- fabricate
- yalan söylemek
- prevaricate
- yalan söylemek
- tell a lie
He lost his position just because he refused to tell a lie.
- Konumunu yitirdi çünkü yalan söylemekten kaçınmıştı.
It is not good to tell a lie.
- Yalan söylemek iyi değildir.
- yalan söylemektense ölürüm
- I would die before I lied
- yalan tere yemin etmekten suçlu
- perjured
- yalan yanlış
- 1. very inaccurate, very erroneous, full of mistakes. 2. very inaccurately, very erroneously
- yalan yemin
- false oath
- yalan yemin
- perjury
- yalan yere tanıklık cezası
- (Kanun) penalty of perjury
- yalan yere yemin
- false oath
- yalan yere yemin
- perjury
- yalan yere yemin cürmü
- (Kanun) felony of false swearing
- yalan yere yemin eden
- perjurer
- yalan yere yemin etme cezası
- (Kanun) penalty of perjury
- yalan yere yemin etmek
- perjure oneself
- yalan yere yemin etmek
- to perjure oneself, to forswear oneself
- yalan yere yemin etmek
- forswear oneself
- yalan yere yemin etmiş
- forsworn
- yalan yere yeminin neticeleri
- (Kanun) consequences of perjury
- yalan yere şahadet
- perjury
- yalan çıkmak
- to turn out to be untrue
- yalan şahadet cürmü
- (Kanun) felony of perjury
- yalan şahitlik
- (Kanun) perjury
- beyaz yalan
- tarradiddle
- beyaz yalan
- a white lie
- beyaz yalan
- fib
- kuyruklu yalan
- cock-and-bull story
- kuyruklu yalan
- fairy tale
- yalan söylemek
- perjure
- Ağlarsa anam ağlar gerisi yalan ağlar
- (Atasözü) Your mother alone will be wail you
- Ağlarsa anam ağlar gerisi yalan ağlar
- (deyim) There will never be anyone to care for you as much as your mother would do
- Yalan söylemek
- (deyim) spin a lie
- yalan söylemek
- tell lie
- yalan söylemek
- to tell a lie
- beyaz yalan
- white lie
- bir ayak üstünde bin yalan söylemek
- 1. to tell a whole pack of lies at one go. 2. to be a big liar
- bir yığın yalan
- pack of nonsense
- bir yığın yalan söylemek
- tell a pack of lies
- iyi niyetli yalan hoş görülür
- the end jutifies the means
- katmerli yalan
- lie based upon another lie
- kuyruklu (yalan)
- whacking
- kuyruklu yalan
- whacker
- kuyruklu yalan
- romance
- kuyruklu yalan
- corker
- kuyruklu yalan
- walloping lie
- kuyruklu yalan
- rouser
- kuyruklu yalan
- whopping lie
- kuyruklu yalan
- big lie, whopper
- kuyruklu yalan
- whopper
- müthiş yalan
- oner
- sana yalan, bana gerçek
- (Konuşma Dili) You don't seem to believe it, but I know it to be true
- yalan söylemek
- fable
- zararsız yalan
- fib
- ölürüm de yalan söylemem
- I would die before I lied