It's a family heirloom.
- Bu bir aile yadigarı.
She planted heirloom tomatoes.
- O, aile yadigarı domatesleri ekti.
All countries have a responsibility to preserve the ancestral relics of every people group within their borders, and to pass these on to the coming generations.
- Bütün ülkeler, tüm sınırları içindeki insan grupların ecdat yadigar eserlerini koruma ve gelecek nesillere aktarma sorumluluğu var.