Definition of yaşayan in Turkish English dictionary
- {s} vital
- living
Most living creatures in the sea are affected by pollution.
- Denizde yaşayan canlıların çoğu, kirlilikten etkilenir.
The number of the living was smaller than that of the dead.
- Yaşayanların sayısı ölülerinkinden daha azdı.
- in the flesh
- animate
- live
Who lives without folly is not so wise as he thinks.
- Çılgınlık yapmadan yaşayan insan düşündüğü kadar akıllı değildir.
I have an uncle who lives in Kyoto.
- Kyoto'da yaşayan bir amcam var.
- alive
Elephants are the largest land animals alive today.
- Filler bugün yaşayan en büyük kara hayvanlarıdır.
The German newspaper Die Welt has called Canada's Prime Minister, Justin Trudeau, the sexiest politician alive.
- Alman Die Welt gazetesi, Kanada Başbakanı Justin Trudeau'yu yaşayan en seksi politikacı olarak nitelendirdi.
- lived
He despised those who lived on welfare.
- Refah içinde yaşayan insanları küçümsedi.
My parents and little brother, who lived in the suburbs of Tokyo, died in the big earthquake.
- Tokyo banliyölerinde yaşayan ebeveynlerim ve küçük erkek kardeşim büyük bir depremde öldüler.
- quick
- going
- living on
- inhabiting
- living in
The new road will benefit the people living in the hills.
- Yeni yolun tepede yaşayan insanlara faydası olacaktır.
I have a friend living in London.
- Londra'da yaşayan bir arkadaşım var.
- yaşayan ölü
- zombie
- yalnız yaşayan
- solitary
Aardvarks are solitary animals.
- Yerdomuzları yalnız yaşayan hayvanlardır.
- yabancı ülkede yaşayan
- expatriate
- yabancı ülkede yaşayan kimse
- expatriate
- yalnız yaşayan kimse
- loner
- yalnız yaşayan kimse
- hermit
- yalnız yaşayan kız
- bachelor girl
- bir yıl yaşayan bitki
- annual
- suda yaşayan
- aquatic
- ağaçta yaşayan
- arboreal
- toplumdan uzak yaşayan kimse
- recluse
- yaşa
- {f} live
Meerkats live in Africa.
- Mirketler Afrika'da yaşar.
Mike has a friend who lives in Chicago.
- Mike'ın Şikago'da yaşayan bir arkadaşı var.
- yaşa
- {f} living
I love living with you.
- Sizinle yaşamayı seviyorum.
I think that our living together has influenced your habits.
- Sanırım birlikte yaşamamız senin alışkanlıklarını etkiledi.
- fas'ta yaşayan berberi kabilesi
- barber tribe living in Morocco
- madagaskar'da yaşayan ötücü bir kuş
- passerine birds living in madagascar
- sakin, kendi hâlinde yaşayan
- residents, who live in their own state of
- suda yaşayan hayvanlar
- aquatic animals
- amerika'da yaşayan latin kökenli kimse
- Latino
- banliyöde yaşayan kimse
- commuter
- bekâr ve tek başına yaşayan kız
- bach girl
- bireysel yaşayan bir mercan
- (Jeoloji) calceolid
- bohem hayat yaşayan
- bohemian
- bohem hayat yaşayan kimse
- Bohemian
- bohem hayat yaşayan yazar
- garreteer
- dağ göllerinde yaşayan bir tür alabalık
- char
- evli olmadan birlikte yaşayan
- (Argo) shacked
- gölde sırıklar üzerindeki evde yaşayan kimse
- lake dweller
- gölde yaşayan
- lacustrine
- hayal dünyasında yaşayan kimse
- escapist
- hızlı yaşayan kimse
- swinger
- iki yıl yaşayan bitki
- biennial
- karada ve denizde yaşayan
- amphibious
- kocasından ayrı yaşayan kadın
- grass widow
- komünde yaşayan kimse
- Communard
- kısmen suda yaşayan
- (Hayvan Bilim, Zooloji) semiaquatic
- londra'nın doğusunda yaşayan kimse
- East Ender
- manastırda yaşayan
- monastic
- manastırda yaşayan tarikat üyesi
- cenobite
- nehirde yaşayan
- fluvial
- oksijen kullanarak yaşayan
- (Askeri) aerobic
- ormanda yaşayan
- woodland
- ormanda yaşayan kimse
- woodsman
- ormanda yaşayan kimse
- woodman
- ren nehri'nin batısında yaşayan alman
- Rhinelander
- sebzelerde yaşayan
- vegetarian
- suda yaşayan bir tür omurgasız hayvan
- polyzoon
- suda yaşayan hayvan veya bitki
- aquatic
- suya asılı yaşayan mikroskobik deniz canlıları
- plankton
- sömürgede yaşayan kimse
- colonist
- sınırda yaşayan kimse
- frontiersman
- tatlısuda yaşayan
- freshwater
- tavanarasında yaşayan kimse
- garreteer
- toplu halde yaşayan
- gregarious
- toplu halde yaşayan
- social
- topluma uymadan yaşayan
- Bohemian
- uzaklarda yaşayan
- far-flung
- yaşa
- huzza
- yaşa
- Hurray!, Hooray!
- yaşa
- cheers
- yaşa
- long live
Long live the brotherhood of all peoples.
- Yaşasın tüm halkların kardeşliği.
Long live the Tatoeba Project!
- Çok yaşa Tatoeba Projesi!
- yaşa
- viva
- yaşa
- whoopee
- yaşa
- hurray
Hurray! I have found it!
- Yaşasın! Ben onu buldum!
- yaşa
- hooray
- yaşa
- hurrah
- yaşa
- know
We love our mother almost without knowing it, without feeling it, as it is as natural as to live.
- Biz neredeyse bilmeden, hissetmeden annemiz severiz, çünkü o yaşamak kadar doğaldır.
They don't know what difficulties Tom went through in his youth.
- Onlar, Tom'un gençliğinde hangi zorlukları yaşadığını bilmiyorlar.
- yaşa
- inhabit
Animals inhabit the forest.
- Hayvanlar ormanda yaşar.
In this country, most of the inhabitants are Sunni Muslims.
- Bu ülkede yaşayanların çoğu Sünni Müslümandır.
- yaşa
- subsist
- yaşayanlar
- the living
- yerkürede yaşayan kimse
- tellurian
- yerli kadınla yaşayan beyaz adam
- combo
- ırmak kenarında yaşayan
- riverain
- şehir dışındaki lüks sitede yaşayan kimse
- exurbanite