He saved the boy at the risk of his own life.
- Kendi yaşamını riske atarak çocuğu kurtardı.
She soon adjusted to his way of life.
- Kısa sürede yaşam tarzına alıştı.
Canada is a good place to go if it's your first experience living abroad.
- Eğer yurt dışında ilk yaşama deneyiminse, Kanada gidilecek iyi bir yerdir.
They asked a lot of questions about my past experience.
- Onlar benim geçmiş yaşamım hakkında birçok soru sordular.
I want you to live more like a human being.
- Bir insan gibi yaşamanı daha fazla istiyorum.
I'd like to go through just one day without being told I look like my brother.
- Erkek kardeşime benzediğim söylenmeden sadece bir gün yaşamak istiyorum.
I'm sick of this hand-to-mouth existence.
- Kıt kanaat yaşamaktan usandım.
Ghost existence does not prove that there's life after death. They can be elements of another dimension.
- Hayalet varlığı ölümden sonra yaşamın olduğunu kanıtlamaz. Başka bir boyutun unsurları olabilir.
In his autobiography, he repeatedly refers to his unhappy school days.
- Öz yaşam öyküsünde, defalarca mutsuz okul günlerinden bahsediyor.
This was one of the best days of my life.
- Bu, yaşamımın en iyi günlerinden biriydi.
I think that our living together has influenced your habits.
- Sanırım birlikte yaşamamız senin alışkanlıklarını etkiledi.
She is used to living alone.
- Yalnız yaşamaya alışkın.
Although she lives nearby, I rarely see her.
- Yakında yaşamasına rağmen , onu nadiren görürüm.
Tom's problem is that he lives in his own bubble.
- Tom'un sorunu kendi dünyasında yaşamaktır.
Hayatını nasıl kazanıyorsun?
- Yaşamak için yaptığın iş nedir?
Sami hayatını yeniden inşa etmeye çalışıyordu.
- Sami yaşamını yeniden kurmaya çalışıyordu.