He saved the boy at the risk of his own life.
- Kendi yaşamını riske atarak çocuğu kurtardı.
The world's tropical rainforests are critical links in the ecological chain of life on the planet.
- Dünyadaki tropikal yağmur ormanları, gezegende yaşamın ekolojik zincirine kritik bağlantılıdır.
They asked a lot of questions about my past experience.
- Onlar benim geçmiş yaşamım hakkında birçok soru sordular.
You don't need to be an artist in order to experience beauty every day.
- Her gün güzelliği yaşamak için sanatçı olmana gerek yok.
Human beings are not made to understand life, but to live it.
- İnsanlar hayatı anlamak için değil, yaşamak için yaratılmıştır.
The living beings of the past were very different from those of today.
- Geçmişteki yaşam bugünkünden çok farklıydı.
Ghost existence does not prove that there's life after death. They can be elements of another dimension.
- Hayalet varlığı ölümden sonra yaşamın olduğunu kanıtlamaz. Başka bir boyutun unsurları olabilir.
I'm sick of this hand-to-mouth existence.
- Kıt kanaat yaşamaktan usandım.
In his autobiography, he repeatedly refers to his unhappy school days.
- Öz yaşam öyküsünde, defalarca mutsuz okul günlerinden bahsediyor.
This was one of the best days of my life.
- Bu, yaşamımın en iyi günlerinden biriydi.
I love living with you.
- Sizinle yaşamayı seviyorum.
She is used to living alone.
- Yalnız yaşamaya alışkın.
Although she lives nearby, I rarely see her.
- Yakında yaşamasına rağmen , onu nadiren görürüm.
Don't think little of the ants' lives.
- Karıncaların yaşamını önemsiz sayma.
Hayatını nasıl kazanıyorsun?
- Yaşamak için yaptığın iş nedir?
Hayat yaz çiçekleri, ölüm de güz yaprakları gibi güzel olsun.
- Yaşam yaz çiçekleri, ölüm de sonbahar yaprakları kadar güzel olsun.