Definition of yaş in Turkish English dictionary
- age
He has a son of your age.
- Senin yaşında bir oğlu var.
At the age of six he had learned to use the typewriter and told the teacher that he did not need to learn to write by hand.
- Altı yaşında o, daktiloyu kullanmayı öğrendi ve öğretmenine el ile yazmayı öğrenmesine gerek kalmadığını söyledi.
- wet
The paint on the seat on which you are sitting is still wet.
- Oturduğun yerdeki boya hâlâ yaştır.
Tom's eyes were wet with tears.
- Tom'un gözleri göz yaşları yüzünden ıslaktı.
- humid
- dank
- sappy
- year; winter
- damp; moist
- slang bad, rough, tough
- slang alcohol, liquor, booze
- tears (in a person's eyes): bir damla yaş a tear
- fresh (fruit) (as opposed to dried)
- tear
Tears came to my eyes.
- Gözlerimden yaşlar geldi.
My mother looked at me with tears in her eyes.
- Annem gözlerinde yaşlarla bana baktı.
- {i} year
My father is only fifteen years old.
- Benim babam sadece on beş yaşında.
Sam is two years younger than Tom.
- Sam Tom'dan iki yaş küçük.
- fresh
Fish like carp and trout live in fresh water.
- Sazan ve alabalık gibi balıklar tatlı suda yaşamaktadır.
Take a fresh look at your lifestyle.
- Yaşam tarzınıza dikkatle bir göz atın.
- (Gıda) moisture
- vintage
- new
Older people are often afraid of trying new things.
- Yaşlı insanlar sık sık yeni şeyleri denemekten korkarlar.
John lives in New York.
- John New York'ta yaşar.
- young
John is not as old as Bill; he is much younger.
- John Bill kadar yaşlı değil; çok daha genç.
She is five years younger than me.
- O, benden beş yaş küçük.
- in age
- clammy
- time of life
The best time of life is when we are young.
- Yaşamın en iyi zamanı genç olduğumuz zamandır.
The best time of life is when you are young.
- Yaşamın en iyi zamanı genç olduğun zamandır.
- unseasoned
- yaş günü
- birthday
I know what today is. It's your thirtieth birthday, isn't it?
- Bugünün ne olduğunu biliyorum. Otuzuncu yaş günün, değil mi?
Next time I will celebrate my sixteenth birthday.
- Bir dahaki sefere on altıncı yaş günümü kutlayacağım.
- yaş dökmek
- shed tears
- yaş kaç?
- How many years?
- yaş maya
- yeast
- yaş pasta
- Birthday cake
- yaş sebze
- fresh vegetables
- yaş (tahta)
- unseasoned
- yaş akıtmak/dökmek
- to shed tears, cry, weep
- yaş analiz
- wet analysis
- yaş ayırma
- wet separation
- yaş basım
- wet printing
- yaş buhar
- wet steam
- yaş dönümü
- climacteric
Tom doesn't know the difference between climax and climacteric.
- Tom dönüm noktası ile yaş dönümü arasındaki farkı bilmiyor.
- yaş dönümü
- change of life
- yaş dönümüyle ilgili
- climacteric
- yaş farkı
- disparity in age
- yaş fiksaj
- wet setting, crabbing
- yaş galvanizleme
- wet galvanizing
- yaş grubu
- age-group
- yaş gömlek
- wet liner
- yaş gömlek
- (Otomotiv) wet sleeve
- yaş haddinden emekli etmek
- superannuate
- yaş halkası
- annual ring
- yaş hazırlama
- wet dressing
- yaş işlem
- wet treatment
- yaş kaşeleme
- wet lamination
- yaş kesen, baş keser
- (Atasözü) A person who needlessly cuts down trees is a kind of murderer
- yaş kondense
- wet return
- yaş küspe
- wet pulp
- yaş kırma
- wet crushing
- yaş mazı
- oak apple
- yaş odun
- green wood, freshly cut wood
- yaş pil
- wet cell
- yaş sıcaklık
- wet-bulb temperature
- yaş sınıfı
- age class
- yaş sınırı
- age limit
- yaş tahtaya basmak
- to be cheated
- yaş tahtaya/yere basmak
- to be duped, be swindled, be taken in
- yaş terbiye
- wet finishing
- yaş termometre
- wet-bulb thermometer
- yaş tiraj
- wet printing
- yaş yöntem
- (Madencilik) wet system
- yaş çekme
- wet drawing
- yaş çözümleme
- wet analysis
- yaş öğütme
- wet grinding
- orta yaş krizi
- Mid-life crisis
- 13-19 yaş arasındaki genç
- teenager
- ilerlemek (zaman/yaş)
- get along
- orta yaş bunalımı
- Mid-life crisis
- yaş kaç
- how old are you
- ılık yaş pansuman
- (Tıp) foment
- 20 yaş dişi
- wisdom tooth
- 20 yaş dişi
- yirmi yaş dişi
- 20 yaş dişleri
- yirmi yaş dişi
- 20 yaş dişleri
- wisdom teeth
- 45 yaş üstü bilgisayar ve internet eğitimi
- computer and internet education for above 45 years of age
- Ağaç yaş iken eğilir
- (Atasözü) You can't teach an old dog a new trick
- ağlamaktan gözünde yaş kalmamak
- cry one's eyes outcry one's heart out
- aklın kemale erdiği yaş
- full age
- aktif yaş
- active age
- altı yaş olmak
- (for a piece of business) not to be on a sound basis
- ağaç yaş/taze iken eğilir
- (Atasözü) Train a child while his mind is pliant
- buzul çağı sonrası yaş
- (Çevre) postglacial age
- en iyi yaş
- (Denizbilim) optimum age
- fermi yaş teorisi
- (Fizik) fermi age theory
- fizyolojik yaş
- (Pisikoloji, Ruhbilim) physiological age
- fizyon-izi yaş tayini
- (Jeoloji) fission-track dating
- flor yaş tayini
- (Jeoloji) fluorine dating
- ileri yaş
- eld
- ilerlemiş yaş
- advanced age
His advanced age prevents him from getting a job.
- Onun ilerlemiş yaşı onun bir iş bulmasını engelliyor.
- izotop ile yaş tayini
- (Coğrafya) isotope dating
- kronolojik yaş
- (Pisikoloji, Ruhbilim) chronologic age
- kurunun yanında/arasında yaş da yanar
- (Atasözü) Sometimes the innocent suffer along with the guilty
- nem çeken-yaş içeriği
- (Gıda) hygroscopic-moisture content
- nem çeken-yaş içeriği
- (Gıda) hygroscopic moisture content
- optimum yaş
- (Denizbilim) optimum age
- orta yaş
- middle age
- seyrek yaş halkalı ağaç
- wide-ringed timber
- temel yaş
- (Pisikoloji, Ruhbilim) basal age
- tuzlu-yaş
- salty-wet
- yirmi yaş dişi
- wisdom tooth
- yirmi yaş dişi
- anat . wisdom tooth
- yirmi yaş dişleri
- wisdom teeth