yağma

listen to the pronunciation of yağma
Turkish - English
looting

Looting, raping, and plundering are common during wartime. - Yağma, tecavüz ve talan, savaş sırasında yaygındır.

We won't tolerate any looting. - Herhangi bir yağmalamaya katlanmayacağız.

{i} swag
{i} loot

Looting, raping, and plundering are common during wartime. - Yağma, tecavüz ve talan, savaş sırasında yaygındır.

Let's go to loot the supermarket! - Süpermarketi yağmalamaya gidelim!

plunder

Looting, raping, and plundering are common during wartime. - Yağma, tecavüz ve talan, savaş sırasında yaygındır.

pillage

The Huns pillaged the village and burned it to the ground. - Hunlar köyü yağmaladılar ve onu yakıp kül ettiler.

The barbarians raped and pillaged our city. - Barbarla saldırdı ve şehrimizi yağmaladı.

despoilment
despoliation
booty

The massacre in Norway and the recent rebellion and the booty in England, are dreadful in consideration of the circumstances that the world drifted into. - Norveç'te yaşanan katliam ve son günlerde İngiltere'deki ayaklanma ve yağma, dünyanın içine sürüklendiği durum itibarı ile dehşet vericidir.

sacking
raining; snowing; booty, loot, plunder, the sack, pillage çapul, talan
rapine
sack
pelf
spoliation
spoil
foray
razzia
pour

It looks like it will start pouring any second now. Better take an umbrella. - Her an yağmaya başlayacak gibi. En iyisi şemsiye almak.

snowing

It will begin snowing before long. - Çok geçmeden önce kar yağmaya başlayacak.

It's just started snowing. - Az önce kar yağmaya başladı.

(Kanun) robbery
despoilation
depredation
ravin
yağ
oil

I bought a bottle of salad oil. - Bir şişe salata yağı aldım.

4. Heat the sesame oil in the wok and melt the butter. - 4. Susam yağını wokta ısıtın ve tereyağını eritin.

yağ
fat

You had better cut out the fat. - Yağı kesip çıkarsan iyi olur.

I don't like a fat diet. - Yağlı bir diyeti sevmiyorum.

yağma etmek
foray
Yağma yok
Sold again!, Nothing doing!
yağma Hasan'ın böreği!
(Konuşma Dili) someone or something that everybody exploits
yağma etmek
sack
yağma etmek
to loot, to plunder, to pillage, to sack
yağma etmek
ransack
yağma etmek
spoil
yağma etmek
rifle
yağma etmek
to loot, plunder, sack, pillage
yağma etmek
rip off
yağma etmek
put to the sack
yağma malı
spoil
yağma yok
(Konuşma Dili) Impossible!/No way!
yağmak
hail
yağ
{i} grease

The machine was clogged with grease. - Makine, yağdan tıkanmış.

yağmak
roll in
yağmak
rain

It has been raining since Sunday. - Pazardan beri yağmur yağmaktadır.

It's about to rain; bring in the clothes. - Yağmur yağmak üzere; giysileri getir.

yağmak
(yağmur) to rain; (kar) to snow; to rain down on, to be poured out in abundance
yağmak
shower
yağmak
{f} pour
soymak (yağma)
despoil
yağ
flattery

Imitation is the sincerest form of flattery. - Taklit en samimi yağcılık biçimidir.

Flattery won't get you anything. - Yağcılık sana hiçbir şey getirmeyecek.

yağ
essential oil
yağ
ointment
yağ
(Otomotiv,Teknik) lube oil
yağ
(Biyokimya) lipid
yağmak
rain down on
yağmak
snow
yağmak
fail
yağ
shortening
Yağmak
(deyim) pour in
yağ
the fat
bardaktan boşanırcasına yağma
torrents of rain
yağ
oil; fat; grease; tallow; suet
yağ
tallow
yağ
auto. motor oil; lubricating grease
yağ
(cooking) oil; shortening; grease; fat; lard; butter; margarine, oleo, oleomargarine
yağ
oil; fat; grease; lubricant; ointment; mineral/vegetable oil; attar, essential oil; flattery, blarney
yağ
adipose
yağ
slush
yağ
(Anatomi) adeps
yağ
dripping
yağmak
to rain, shower, or fall abundantly (on/upon)
yağmak
splash
yağmak
fall
yağmak
splatter
yağmak
hail down
yağmak
precipitate
Öyle yağma yok
Not on your life!
öyle şey/yağma yok
(Konuşma Dili) It's out of the question!/Not on your life!
şiddetli yağma
pelt
Turkish - Turkish
(Osmanlı Dönemi) Bir Türk boyu
(Hukuk) Taşınır bir malın zilyedini veya suç yerinde bulunan bir başkasını cebir ve şiddet kullanarak veya şahsen veya malen büyük bir tehlikeye düşüreceğini bildirip tehdit ederek o malın teslimine yahut o malın kendi taraf. zaptına karşı zorlama
(Osmanlı Dönemi) f. Zorla mal alma, çapul
Baskın veya zor kullanarak elde edilmiş olan
Yağmak işi
Birçok kişinin zor kullanarak ele geçirdikleri malı alıp kaçması, çapul, talan
Birçok kişinin zor kullanarak ele geçirdikleri malı alıp kaçması, çapul, talan: "Yağma ve hırsızlıkla güvenlik ve huzuru bozmaktadır."- F. R. Atay
Akıncıların düşman topraklarına yaptıkları baskın, çapul
(Hukuk) GARET
(Hukuk) NEHİP
(Hukuk) TALAN
Yağmak
düşmek
yağ
Birleşiminde stearik, oleik, palmitik asitlerle gliserin bulunan ve bunların oranlarına göre kıvamları değişen bitkisel veya hayvansal madde
yağ
Vücudun, atılması gereken amonyak, üre gibi bazı maddelerini içine alarak deriden sızan ve ter kokusunu veren madde
yağ
Birleşiminde stearik, oleik, palmitik asitlerle gliserin bulunan ve bunların oranlarına göre kıvamları değişen bitkisel veya hayvansal madde: "Yağ gelen yerden bal esirgenmez."- Atasözü
yağ
Vazelin, mazot gibi fizik nitelikleriyle yağları andıran ve sanayide kullanılan mineral madde: "Yağı tükenmiş motor gibi duraklamış, kalmıştı."- E. E. Talu
yağ
Güzel kokulu bitkilerden çıkarılan uçucu, kokulu ve sıvı madde
yağ
Vazelin, mazot gibi fizik nitelikleriyle yağları andıran ve sanayide kullanılan mineral madde
yağ
Itırlı bitkilerden çıkarılan uçucu, kokulu ve sıvı madde
yağmak
Yüksekten çokça düşmek
yağmak
Üst üste ve çok gelmek
yağmak
Yağmur, kar, dolu gökten düşmek: "Her zaman yılbaşı gecesi kar yağardı."- S. F. Abasıyanık
yağmak
Toz, mermi vb. yüksekten çokça düşmek. Üst üste ve çok gelmek: "Sende bu istidat varken, pencerelerden başına çil kuruş yağar, biz de ekmek parası ediniriz."- H. E. Adıvar
yağmak
Gökten düşmek
yağma
Favorites