yüzleşen

listen to the pronunciation of yüzleşen
Turkish - English
confronting
taking the bull by the horns
present participle of confront
dealing with (a person or problem) directly; taking the bull by the horns
yüz
hundred

This is a three-star hotel; three hundred dollars a night. - Burası üç yıldızlı bir oteldir; bir gece üç yüz dolardır.

The airplane flies at a speed of five hundred kilometers per hour. - Uçak saatte beş yüz kilometre hızla uçar.

yüz
face

I saw his face in the dim light. - Onun yüzünü loş bir ışıkta gördüm.

I don't want to see your faces. - Yüzlerinizi görmek istemiyorum.

yüz
front

The fog was so thick that I couldn't see my hand in front of my face. - Sis l kadar yoğundu ki yüzümün önündeki elimi göremedim.

The truth is in front of her face. - Gerçek onun yüzünün önünde.

yüz
countenance
yüz
facial

He has really soft facial features. - O gerçekten yumuşak yüz hatlarına sahip.

His facial expression was more sour than a lemon. - Onun yüz ifadesi bir limondan daha fazla ekşiydi.

yüz
one hundred

Cancer is not one but more than one hundred distinct diseases. - Kanser tek değil fakat yüzlerce farklı hastalıklardan biridir.

One hundred, two hundred, three hundred, four hundred, five hundred, six hundred, seven hundred, eight hundred, nine hundred, one thousand. - Yüz, iki yüz, üç yüz, dört yüz, beş yüz, altı yüz, yedi yüz, sekiz yüz, dokuz yüz, bin.

yüz
cheek

Gluteus Maximus was one of the cheekiest Roman emperors. - Gluteus Maximus, en yüzsüz Roma imparatorlarından biriydi.

My brother got cheeky. - Erkek kardeşim yüzsüzleşti.

yüz
obverse
yüz
cast of features
yüz
frontage
yüz
feature

Tom's facial features and mannerisms are very much like those of his father. - Tom'un yüz hatları ve tavırları babasınına çok benzer.

He has really soft facial features. - O gerçekten yumuşak yüz hatlarına sahip.

yüz
figure

The most important figure of mathematics of the nineteenth century is, undoubtedly, Gauss. - On dokuzuncu yüzyılın matematiğinin en önemli figürü kesinlikle, Gauss.

I figured Tom would mess up again. - Tom'un tekrar yüzüne gözüne bulaştıracağını düşündüm.

yüz
impudence
yüz
(Arkeoloji) façade
yüz
face side
yüz
features

Tom's facial features and mannerisms are very much like those of his father. - Tom'un yüz hatları ve tavırları babasınına çok benzer.

He has really soft facial features. - O gerçekten yumuşak yüz hatlarına sahip.

yüz
facade
yüz
frostbite
yüz
(Bilgisayar) sides

There are two sides to every question. - Her öykünün bir de diğer yüzü vardır.

Econony and quality are not opposites, but rather two sides of the same coin. - Ekonomi ve kalite karşıt değildir, aynı madalyonun iki yüzüdür.

yüz
(Teknik,Tekstil) good side
yüz
visage

Tom's face lost its passive visage and revealed his horror and disgust. - Tom'un yüzü pasif görüntüsünü kaybetti ve korku ve nefretini açığa vurdu.

yüz
swam

She swam across the river. - O, nehri yüzerek geçti.

Would you mind if I swam in your pool? - Havuzunuzda yüzebilir miyim?

yüz
puss
yüz
{f} swim

John is in the swimming club. - John yüzme kulübündedir.

When can I swim here? - Ne zaman burada yüzebilirim?

yüz
{f} swum

I haven't swum in the ocean since I left Florida. - Florida'yı terkettiğimden beri okyanusta yüzmedim.

Tom has never swum in our pool. - Tom bizim havuzda hiç yüzmedi.

yüz
frontispiece
yüz
snoot
yüz
{f} floating

The boat was broken by the floating ice. - Tekne yüzen bir buz tarafından parçalandı.

A white cloud is floating in the blue summer sky. - Beyaz bir bulut mavi yaz gökyüzünde yüzüyordu.

yüz
physiognomy
yüz
side

Everyone is a moon, and has a dark side which he never shows to anybody. - Herkes bir aydır, ve hiç kimseye göstermediği karanlık bir yüzü vardır.

Tom plunged into the water and swam to the other side. - Tom suya daldı ve diğer tarafa yüzdü.

yüz
{f} swimming

It was such a hot day that we went swimming. - Öylesine sıcak bir gündü ki yüzmeye gittik.

When I was a child, I often went swimming in the sea. - Ben bir çocukken çoğu zaman denizde yüzmeye gittim.

yüz
to face

The two lovers sat face to face, drinking tea. - İki âşık yüz yüze oturdular,çay içtiler.

They stood face to face. - Onlar yüz yüze durdu.

yüz
sense of shame, shame: Sende hiç yüz yok mu? Have you no shame? Ne yüzle ondan böyle bir şey isteyebilirsin? How can you have the gall to ask her for such a thing?
yüz
face (the front, exposed, finished, dressed, or otherwise specially prepared surface of something): kumaşın yüzü the face of the cloth. dağın kuzey yüzü the north face of the mountain. binanın yüzü the building's façade. paltonun yüzü the outer side of the coat
yüz
cloth which encloses the stuffing of a cushion or pillow, case; mattress ticking; cloth used to cover a chair or sofa, upholstery, upholstering
yüz
face (of a person or animal)
yüz
face, mug; (bina) façade; (para, madalya, vb.) obverse; surface; impudence, cheek; facial
yüz
phiz
yüz
hecto
yüz
cutting edge, face (of a knife blade or other sharp tool)
yüz
side: ırmağın öte yüzünde on the other side of the river. problemin bu yüzü this aspect of the problem
yüz
kisser
yüz
surface: suyun yüzü the surface of the water
yüz
mien
yüz
dial

Strictly speaking, Chinese consists of hundreds of dialects. - Aslına bakarsan, Çinçe yüzlerce lehçeden oluşur.

yüz
fivescore
yüz
brow
yüz
{f} float

The substance is light enough to float on the water. - Bu nesne su üzerinde yüzmek için yeterince hafif.

A ball is floating down the river. - Bir top nehirden aşağı doğru yüzüyordu.

yüz
favor

She didn't want to drink alcoholic drinks every day. However, beer is her favorite drink, so she drinks non-alcoholic beer every day. - Alkollü içkileri her gün içmek istemiyordu. Fakat bira onun sevdiği içkisidir, bu yüzden o her gün alkolsüz bira içiyor.

I used to love swimming. It was my favorite sport in high school. - Ben yüzmeyi severdim. O, lisede favori sporumdu.

Turkish - Turkish

Definition of yüzleşen in Turkish Turkish dictionary

yüz
Başta, alın, göz, burun, ağız, yanak ve çenenin bulunduğu ön bölüm, sima, çehre, surat: "Bir güzel çocuk yüzüyle gülümsüyor."- S. F. Abasıyanık
yüz
On kere on, doksan dokuzdan bir artık
yüz
Doksan dokuzdan sonra gelen sayının adı
yüz
Kesici araçlarda keskin kenar
yüz
Bir şeyin ön tarafta bulunan bölümü, cephe
yüz
Yüzey, satıh
yüz
Bu sayıyı gösteren 100, C rakamlarının adı
yüz
Kez, kere kelimeleri ile birlikte kullanılarak yapılan işin çokluğunu abartmalı bir biçimde anlatır: "Hikmet Beyin kurum ve edası, her zamankinden belki yüz kat üstündü."- S. M. Alus
Yüz
(Osmanlı Dönemi) LEÇ
Yüz
duluk
Yüz
beniz
yüz
Birinin görülegelen veya umulan hoşgörürlüğüne güvenilerek gösterilen cüret
yüz
Nedeniyle, sebebiyle: "Bu yüzden Fuat Köprülü ile çatışmaya başlamışlardı gazetelerde."- Y. Z. Ortaç
yüz
On kere on, doksan dokuzdan bir artık olan
yüz
Yan, taraf
yüz
Bir yapının dışa bakan düşey yüzeylerinin tümü
yüz
Doksan dokuzdan sonra gelen sayının adı ve bu sayıyı gösteren işaret, 100, C
yüz
Yapının cephesi
yüz
Başta, alın, göz, burun, ağız, yanak ve çenenin bulunduğu ön bölüm, sima, çehre, surat
yüz
Utanma
yüz
Yastığa geçirilen kılıf
yüz
Bir şeyin görünen bölümünde kullanılan kumaş
yüz
Başta, alın, göz, burun, ağız, yanak ve çenenin bulunduğu ön bölüm
yüz
Bir kumaşın dikiş sırasında dışa getirilen gösterişli bölümü
yüz
Nedeniyle, sebebiyle
yüz
Keskin kenar
yüz
Kez, kere kelimeleri ile birlikte kullanılarak yapılan işin çokluğunu abartmalı bir biçimde anlatır
yüz
Yapı cephesi
yüzleşen
Favorites