yüzüne

listen to the pronunciation of yüzüne
Turkish - English
to one's face
at face
yüz
hundred

This is a three-star hotel; three hundred dollars a night. - Burası üç yıldızlı bir oteldir; bir gece üç yüz dolardır.

One hundred and fifty people entered the marathon race. - Yüz elli kişi maraton yarışına girdi.

yüz
face

His face is distorted by pain. - Onun yüzü acıdan şekil değiştirmişti.

I saw his face in the dim light. - Onun yüzünü loş bir ışıkta gördüm.

yüzüne gülmek
smile on
yüzüne atmak
to return, refuse, or reject (something) insultingly
yüzüne bakmamak
send smb. to Coventry
yüzüne bakmamak
1. not to pay attention to (someone). 2. not to speak to (someone) (because one is angry with him/her)
yüzüne bakmaya kıyılmaz
very beautiful
yüzüne bakılacak gibi/üne bakılır
not bad looking, of middling looks
yüzüne bakılmaz very ugly
(person)
yüzüne bağırmak
to shout at (someone) angrily and rudely
yüzüne gözüne bulaştıran kimse
dabster
yüzüne gözüne bulaştırmak
hash up
yüzüne gözüne bulaştırmak
to make a bungle of, to make a mess of, to bungle, to goof, to make a hash of it, to louse sth up
yüzüne gözüne bulaştırmak
to make a complete mess of (something), ball (something) up completely
yüzüne gözüne bulaştırmak
botch
yüzüne gözüne bulaştırmak
muddle
yüzüne gözüne bulaştırmak
mess up
yüzüne gözüne bulaştırmak
scamp
yüzüne gözüne bulaştırmak
hash
yüzüne gözüne bulaştırmak
make a mess of
yüzüne gözüne bulaştırmak
boggle
yüzüne gözüne bulaştırmak
bungle
yüzüne gözüne bulaştırmak
foozle
yüzüne gözüne bulaştırmak
goof-up
yüzüne gözüne bulaştırmak
fluff
yüzüne gözüne bulaştırmak
crab
yüzüne gülmek
to smile at (someone) hypocritically, make an essentially false display of friendship towards (someone)
yüzüne gülmek
(deyim) smile on someone
yüzüne gülmek
to feign friendship
yüzüne gülmek
(deyim) smile upon someone
yüzüne gülmek
feign friendship
yüzüne kan gelmek
to recover one's health and color
yüzüne karşı
to one's face
yüzüne karşı
to his face, to sb's face
yüzüne söylemek
fling out
yüzüne söylemek
say it to one's face
yüzüne tükürmek
spit smb. in the eye
yüzüne vurmak
fling smth. in one's teeth
yüz
front

I sit in front of a computer screen all day, so I get pretty heavily bombarded by electro-magnetic waves. - Ben bütün gün bilgisayar ekranı önünde otururum, bu yüzden elektro-manyetik dalgalar tarafından oldukça şiddetli şekilde bombardıman edilirim.

Tom has bad eyes, so he always sits in the very front of the classroom. - Tom'un kötü gözleri var bu yüzden o her zaman sınıfın çok önüne oturur.

yüz
countenance
yüz
facial

Her facial expression was more sour than a lemon. - Onun yüz ifadesi bir limondan daha ekşiydi.

I have a facial boil. There's a painful lump at the back of one nostril. - Bir yüz çıbanım var.Bir burun deliğinin arkasında acılı bir yumru var.

yüz
one hundred

The building is one hundred meters high. - Bina yüz metre yüksekliğindedir.

Ten, twenty, thirty, forty, fifty, sixty, seventy, eighty, ninety, one hundred. - On, yirmi, otuz, kırk, elli, altmış, yetmiş, seksen, doksan, yüz.

yüz
cheek

My brother got cheeky. - Erkek kardeşim yüzsüzleşti.

Gluteus Maximus was one of the cheekiest Roman emperors. - Gluteus Maximus, en yüzsüz Roma imparatorlarından biriydi.

su yüzüne çıkmak
emerge
yüz
obverse
yüz
cast of features
dudak yüzüne ait
(Tıp) labiocervical
eline yüzüne bulaştırmak
(deyim) muck up
eline yüzüne bulaştırmak
(deyim) mess up
yüz
frontage
yüz
feature

He has really soft facial features. - O gerçekten yumuşak yüz hatlarına sahip.

Tom's facial features and mannerisms are very much like those of his father. - Tom'un yüz hatları ve tavırları babasınına çok benzer.

yüz
figure

I figured Tom would mess up again. - Tom'un tekrar yüzüne gözüne bulaştıracağını düşündüm.

I figured Tom wasn't going to go, so I went. - Tom'un gitmeyeceğini düşündüm, bu yüzden ben gittim.

yüz
impudence
yüz
(Arkeoloji) façade
yüz
face side
yüz
features

Tom's facial features and mannerisms are very much like those of his father. - Tom'un yüz hatları ve tavırları babasınına çok benzer.

He has really soft facial features. - O gerçekten yumuşak yüz hatlarına sahip.

yüz
facade
yüz
frostbite
yüz
(Bilgisayar) sides

There are two sides to every question. - Her öykünün bir de diğer yüzü vardır.

Econony and quality are not opposites, but rather two sides of the same coin. - Ekonomi ve kalite karşıt değildir, aynı madalyonun iki yüzüdür.

yüz
(Teknik,Tekstil) good side
yüz
visage

Tom's face lost its passive visage and revealed his horror and disgust. - Tom'un yüzü pasif görüntüsünü kaybetti ve korku ve nefretini açığa vurdu.

yüz
swam

Takuya swam naked as a jaybird. - Takuya alakarga gibi çıplak yüzdü.

She swam across the river. - O, nehri yüzerek geçti.

yüz
puss
yüz
{f} swim

John is in the swimming club. - John yüzme kulübündedir.

I prefer swimming to skiing. - Yüzmeyi kaymaya tercih ederim.

yüz
{f} swum

I haven't swum in the ocean since I left Florida. - Florida'yı terkettiğimden beri okyanusta yüzmedim.

He is the only American to have swum the English Channel. - O, İngiliz Kanalında yüzmüş tek Amerikalı.

yüz
frontispiece
yüz
snoot
yüz
{f} floating

The fisherman saved himself by means of a floating board. - Balıkçı kendini yüzen bir tahta vasıtasıyla kurtardı.

The boat was broken by the floating ice. - Tekne yüzen bir buz tarafından parçalandı.

yüz
physiognomy
yüz
side

I jumped into the water and swam to the other side of the river. - Suya atladım ve nehrin diğer tarafına yüzdüm.

Tom plunged into the water and swam to the other side. - Tom suya daldı ve diğer tarafa yüzdü.

yüz
{f} swimming

In swimming pools, water is continuously pumped through a filter. - Yüzme havuzlarında, su sürekli olarak filtrelerden pompalanır.

It was such a hot day that we went swimming. - Öylesine sıcak bir gündü ki yüzmeye gittik.

gün yüzüne çıkarmak
Cause or allow to be seen
gün yüzüne çıkarmak
Reveal
yüz
to face

They stood face to face. - Onlar yüz yüze durdu.

You ought to face the stark reality. - Yalın gerçeklikle yüz yüze gelmelisin.

Kürtün yağı çok olunca, hem yer, hem yüzüne sürer
(Atasözü) Some people don't have any idea of thrift
ayıbını yüzüne vurmak
to reproach sb, to tell his fault to his face
ayıpını yüzüne vurmak
to confront (a person) with his faults
işi yüzüne gözüne bulaştırmak
to bungle the job
su yüzüne çıkmak
to come to light
suyun yüzüne çıkan
(Botanik, Bitkibilim) emersed
talihi yaver gitmek/ yüzüne gülmek
to enjoy a streak of good luck
talihi yüzüne gülmek
(deyim) get a lucky break
tam yüzüne
bang in the face
tekrar su yüzüne çıkmak
re emerge
ters yüzüne dönmek
to go back, return
yüz
sense of shame, shame: Sende hiç yüz yok mu? Have you no shame? Ne yüzle ondan böyle bir şey isteyebilirsin? How can you have the gall to ask her for such a thing?
yüz
face (the front, exposed, finished, dressed, or otherwise specially prepared surface of something): kumaşın yüzü the face of the cloth. dağın kuzey yüzü the north face of the mountain. binanın yüzü the building's façade. paltonun yüzü the outer side of the coat
yüz
cloth which encloses the stuffing of a cushion or pillow, case; mattress ticking; cloth used to cover a chair or sofa, upholstery, upholstering
yüz
face (of a person or animal)
yüz
face, mug; (bina) façade; (para, madalya, vb.) obverse; surface; impudence, cheek; facial
yüz
phiz
yüz
hecto
yüz
cutting edge, face (of a knife blade or other sharp tool)
yüz
side: ırmağın öte yüzünde on the other side of the river. problemin bu yüzü this aspect of the problem
yüz
kisser
yüz
surface: suyun yüzü the surface of the water
yüz
mien
yüz
dial

Strictly speaking, Chinese consists of hundreds of dialects. - Aslına bakarsan, Çinçe yüzlerce lehçeden oluşur.

yüz
fivescore
yüz
brow
yüz
{f} float

The boat was broken by the floating ice. - Tekne yüzen bir buz tarafından parçalandı.

A ball is floating down the river. - Bir top nehirden aşağı doğru yüzüyordu.

yüz
favor

I used to love swimming. It was my favorite sport in high school. - Ben yüzmeyi severdim. O, lisede favori sporumdu.

She didn't want to drink alcoholic drinks every day. However, beer is her favorite drink, so she drinks non-alcoholic beer every day. - Alkollü içkileri her gün içmek istemiyordu. Fakat bira onun sevdiği içkisidir, bu yüzden o her gün alkolsüz bira içiyor.

zeytinyağı gibi üste/suyun yüzüne çıkmak
(for a guilty person) to outwit his accusers and come out smelling like a rose
Turkish - Turkish

Definition of yüzüne in Turkish Turkish dictionary

yüz
Başta, alın, göz, burun, ağız, yanak ve çenenin bulunduğu ön bölüm, sima, çehre, surat: "Bir güzel çocuk yüzüyle gülümsüyor."- S. F. Abasıyanık
yüz
On kere on, doksan dokuzdan bir artık
yüz
Doksan dokuzdan sonra gelen sayının adı
yüz
Kesici araçlarda keskin kenar
yüz
Bir şeyin ön tarafta bulunan bölümü, cephe
yüz
Yüzey, satıh
yüz
Bu sayıyı gösteren 100, C rakamlarının adı
yüz
Kez, kere kelimeleri ile birlikte kullanılarak yapılan işin çokluğunu abartmalı bir biçimde anlatır: "Hikmet Beyin kurum ve edası, her zamankinden belki yüz kat üstündü."- S. M. Alus
Yüz
(Osmanlı Dönemi) LEÇ
Yüz
duluk
Yüz
beniz
yüz
Birinin görülegelen veya umulan hoşgörürlüğüne güvenilerek gösterilen cüret
yüz
Nedeniyle, sebebiyle: "Bu yüzden Fuat Köprülü ile çatışmaya başlamışlardı gazetelerde."- Y. Z. Ortaç
yüz
On kere on, doksan dokuzdan bir artık olan
yüz
Yan, taraf
yüz
Bir yapının dışa bakan düşey yüzeylerinin tümü
yüz
Doksan dokuzdan sonra gelen sayının adı ve bu sayıyı gösteren işaret, 100, C
yüz
Yapının cephesi
yüz
Başta, alın, göz, burun, ağız, yanak ve çenenin bulunduğu ön bölüm, sima, çehre, surat
yüz
Utanma
yüz
Yastığa geçirilen kılıf
yüz
Bir şeyin görünen bölümünde kullanılan kumaş
yüz
Başta, alın, göz, burun, ağız, yanak ve çenenin bulunduğu ön bölüm
yüz
Bir kumaşın dikiş sırasında dışa getirilen gösterişli bölümü
yüz
Nedeniyle, sebebiyle
yüz
Keskin kenar
yüz
Kez, kere kelimeleri ile birlikte kullanılarak yapılan işin çokluğunu abartmalı bir biçimde anlatır
yüz
Yapı cephesi
yüzüne
Favorites