yüzü

listen to the pronunciation of yüzü
Turkish - English
his countenance
face work
{f} color

There was almost no color in his face. - Onun yüzünde neredeyse hiç renk yoktu.

He has finally shown his true colors. - Sonunda gerçek yüzünü gösterdi.

yüzü kızarmak
flush
yüz
hundred

I would love to write hundreds of sentences on Tatoeba, but I've got things to do. - Tatoeba'ya yüzlerce cümle yazmak isterdim ama yapmam gereken şeyler var.

One hundred and fifty people entered the marathon race. - Yüz elli kişi maraton yarışına girdi.

yüz
face

The girl fainted, but she came to when we threw water on her face. - Kız bayıldı, fakat biz onun yüzüne su döktüğümüzde o kendine geldi.

I saw his face in the dim light. - Onun yüzünü loş bir ışıkta gördüm.

yüzü kızarmış
florid
yüzü gülmek
be happy
yüzü asık
sullen face
yüzü ak
(someone) who has no cause to be ashamed, who has nothing to be ashamed of
yüzü ak olsun! Bless him!
(said to express gratitude)
yüzü asılmak
for a sour look or frown to come over (someone's) face
yüzü açılmak
for (a thing's) beauty to become evident or apparent, begin to shine forth
yüzü bembeyaz olmuş
white-faced
yüzü dönük
obverse
yüzü düzeltmeye yarayan alet
facer
yüzü görmek
to experience, have: İki yıldır rahat yüzü görmedim. I haven't had a moment's peace for two years now. O çocuk hayatında dert yüzü görmedi. That kid's never had a worry in his life
yüzü gözü açılmak
1. to be informed about sex, learn about the birds and the bees, be clued in on what sex is all about. 2. to begin to understand what the world is really like
yüzü gülmek
to be happy; to be pleased
yüzü gülmek
to be happy
yüzü gülmeme
sourness
yüzü kalmamak
lose face
yüzü kalmamak/-e karşı/
not to have the nerve/gall to ask (someone) for something
yüzü kara
(someone) who has something to b
yüzü kızaran
blushing
yüzü kızarmak
to blush, to flush, to colour
yüzü kızarmak
blush
yüzü kızarmak
change color
yüzü kızarmış
abashed
yüzü kızarmış
ablush
yüzü kızartmak
flush
yüzü mosmor olmuş
black in the face
yüzü olmak
to have the face (to do sth)
yüzü olmak
have the face to
yüzü olmamak
not to dare, not to have the face to
yüzü olmayan
faceless
yüzü suyu hürmetine
out of respect to, for the sake of
yüzü tutmak
to have the face (to do sth)
yüzü tutmamak
to feel ashamed to
yüzü örten
face-saving
yüz
front

Tom could hear a commotion in front of his house, so he went outside to see what was happening. - Tom evinin önünde bir kargaşa duyabiliyordu, bu yüzden neler olduğunu görmek için dışarı çıktı.

The fog was so thick that I couldn't see my hand in front of my face. - Sis l kadar yoğundu ki yüzümün önündeki elimi göremedim.

yüz
countenance
yüz
facial

His facial expression was more sour than a lemon. - Onun yüz ifadesi bir limondan daha fazla ekşiydi.

He has really soft facial features. - O gerçekten yumuşak yüz hatlarına sahip.

yüz
one hundred

Ten, twenty, thirty, forty, fifty, sixty, seventy, eighty, ninety, one hundred. - On, yirmi, otuz, kırk, elli, altmış, yetmiş, seksen, doksan, yüz.

One hundred and fifty people entered the marathon race. - Yüz elli kişi maraton yarışına girdi.

yüz
cheek

My brother got cheeky. - Erkek kardeşim yüzsüzleşti.

Gluteus Maximus was one of the cheekiest Roman emperors. - Gluteus Maximus, en yüzsüz Roma imparatorlarından biriydi.

ayakkabı yüzü
uppers
yüz
obverse
yüz
cast of features
dalga yüzü
wave front
dalga yüzü
wave surface
eli yüzü düzgün
fairly pretty
gerçek yüzü
real face
insan yüzü
human face
kapak ön yüzü
(Avcılık) head space
kesme yüzü
(Mekanik) cutting edge
yüz
frontage
yüz
feature

He has really soft facial features. - O gerçekten yumuşak yüz hatlarına sahip.

Tom's facial features and mannerisms are very much like those of his father. - Tom'un yüz hatları ve tavırları babasınına çok benzer.

yüz
figure

The most important figure of mathematics of the nineteenth century is, undoubtedly, Gauss. - On dokuzuncu yüzyılın matematiğinin en önemli figürü kesinlikle, Gauss.

I figured Tom wasn't going to go, so I went. - Tom'un gitmeyeceğini düşündüm, bu yüzden ben gittim.

yüz
impudence
yüz
(Arkeoloji) façade
yüz
face side
yüz
features

Tom's facial features and mannerisms are very much like those of his father. - Tom'un yüz hatları ve tavırları babasınına çok benzer.

He has really soft facial features. - O gerçekten yumuşak yüz hatlarına sahip.

yüz
facade
yüz
frostbite
yüz
(Bilgisayar) sides

Econony and quality are not opposites, but rather two sides of the same coin. - Ekonomi ve kalite karşıt değildir, aynı madalyonun iki yüzüdür.

No matter how flat you make a pancake, it always has two sides. - Bir gözlemeyi ne kadar düz yaparsanız yapın, onun her zaman iki yüzü vardır.

yüz
(Teknik,Tekstil) good side
yüz
visage

Tom's face lost its passive visage and revealed his horror and disgust. - Tom'un yüzü pasif görüntüsünü kaybetti ve korku ve nefretini açığa vurdu.

yüz
swam

She swam across the river. - O, nehri yüzerek geçti.

Takuya swam naked as a jaybird. - Takuya alakarga gibi çıplak yüzdü.

yüz
puss
yüz
{f} swim

John is in the swimming club. - John yüzme kulübündedir.

To swim in the ocean is my greatest pleasure. - Okyanusta yüzmek benim en büyük zevkimdir.

yüz
{f} swum

I haven't swum in the ocean since I left Florida. - Florida'yı terkettiğimden beri okyanusta yüzmedim.

He is the only American to have swum the English Channel. - O, İngiliz Kanalında yüzmüş tek Amerikalı.

yüz
frontispiece
yüz
snoot
yüz
{f} floating

The boat was broken by the floating ice. - Tekne yüzen bir buz tarafından parçalandı.

A ball is floating down the river. - Bir top nehirden aşağı doğru yüzüyordu.

yüz
physiognomy
yüz
side

Everyone is a moon, and has a dark side which he never shows to anybody. - Herkes bir aydır, ve hiç kimseye göstermediği karanlık bir yüzü vardır.

Tom plunged into the water and swam to the other side. - Tom suya daldı ve diğer tarafa yüzdü.

yüz
{f} swimming

It was such a hot day that we went swimming. - Öylesine sıcak bir gündü ki yüzmeye gittik.

John is in the swimming club. - John yüzme kulübündedir.

eli yüzü düzgün
Presentable, fairly pretty
iç yüzü
inner face
suratı asık, yüzü gülmeyen (kimse)
sulking, unsmiling face (anyone)
yer yüzü
land surface
yorgan yüzü
quilt sides
yüz
to face

You ought to face the stark reality. - Yalın gerçeklikle yüz yüze gelmelisin.

They stood face to face. - Onlar yüz yüze durdu.

alını açık, yüzü ak
blameless, having nothing to be ashamed of
beton yüzü
laitance
bina yüzü
façade
bir yüzü düz diğeri dışbükey olan
plano convex
bir yüzü düz diğeri içbükey olan
plano concave
dalga yüzü
wave front, wave surface
dirlik yüzü görmemek
to fail to reach a state of comfort and harmony
dirlik yüzü görmemek
not to have a moment's peace
dokuz yüzü olan
enneahedron
duvar yüzü
(İnşaat) wall-side
duvar yüzü
(İnşaat) wall-face
duvar yüzü
face of wall
duvar yüzü
(İnşaat) wall-surface
dünya yüzü görmemek
to be overwhelmed by circumstances
elek yüzü
(Matbaacılık, Basımcılık) sieve side, wire side
elmasın yontulmuş yüzü
facet
helezon yüzü
screw surface
iki yüzü tümsek
convexo-convex
iki yüzü çukur
concavo-concave
işin gerçek yüzü
nitty gritty
kart yüzü
(Bilgisayar,Teknik) card face
kasnak yüzü
pulley face
kemer iç yüzü
(Mimarlık) intrados
kumaş yüzü
right side
kumaşın ters yüzü
fabric back
kumaşın ön yüzü
good side
madalyanın ters tarafı/yüzü
the unfavorable side of something, the other side of the coin
madalyonun öbür yüzü
reverse of the medal
madalyonun öteki yüzü
the other side of the coin
mansap yüzü
downstream face
memba yüzü
upstream face
paranın yüzü sıcaktır
(Atasözü) There is something about money that's very alluring
pencere yüzü
window face
rahat yüzü görmemek
to be constantly plagued by troubles, not to have a moment's peace
rahat yüzü görmemek
not to have a moment's peace
rahat yüzü görmemek
have no peace
rahat yüzü görmemek
to have no peace
sayfanın diğer yüzü
overleaf
su (yüzü) görmemiş very dirty
(face, hands)
suyun yüzü
on the surface of the water
ters yüzü geri dönmek
to come/go back empty-handed
vida yüzü
screw surface
video yüzü
(Bilgisayar) video face
yastık kılıfı/yüzü
pillowcase
yastık yüzü
pillowcase, pillowslip
yatak yüzü
bedtick, tick
yorgan yüzü
counterpanes
yorgan yüzü decorative cloth sewn over the top side of a quilt so as
to cover it
yüz
sense of shame, shame: Sende hiç yüz yok mu? Have you no shame? Ne yüzle ondan böyle bir şey isteyebilirsin? How can you have the gall to ask her for such a thing?
yüz
face (the front, exposed, finished, dressed, or otherwise specially prepared surface of something): kumaşın yüzü the face of the cloth. dağın kuzey yüzü the north face of the mountain. binanın yüzü the building's façade. paltonun yüzü the outer side of the coat
yüz
cloth which encloses the stuffing of a cushion or pillow, case; mattress ticking; cloth used to cover a chair or sofa, upholstery, upholstering
yüz
face (of a person or animal)
yüz
face, mug; (bina) façade; (para, madalya, vb.) obverse; surface; impudence, cheek; facial
yüz
phiz
yüz
hecto
yüz
cutting edge, face (of a knife blade or other sharp tool)
yüz
side: ırmağın öte yüzünde on the other side of the river. problemin bu yüzü this aspect of the problem
yüz
kisser
yüz
surface: suyun yüzü the surface of the water
yüz
mien
yüz
dial

Strictly speaking, Chinese consists of hundreds of dialects. - Aslına bakarsan, Çinçe yüzlerce lehçeden oluşur.

yüz
fivescore
yüz
brow
yüz
{f} float

The boat was broken by the floating ice. - Tekne yüzen bir buz tarafından parçalandı.

A white cloud is floating in the blue summer sky. - Beyaz bir bulut mavi yaz gökyüzünde yüzüyordu.

yüz
favor

One hundred is my favorite number. - Yüz, benim en sevdiğim sayıdır.

Eugenia shared with us her favorite oils for cleaning the face and protecting the skin. - Eugenia yüzü temizlemek ve cildi korumak için en sevdiği yağları bizimle paylaştı.

öbür yüzü
reverse
Turkish - Turkish

Definition of yüzü in Turkish Turkish dictionary

yüzü asık
Somurtkan, küskün
yüzü ak
Suçu ve utanılacak bir durumu olmayan
yüzü kara
Utanacak bir durumu olan
yüzü pek
Birine söylenmesi güç olan şeyi sıkılmadan söylenebilen veya kendisinden istenilen şeyleri rahatlıkla geri çevirebilen
yüzü soğuk
Ürkütücü
yüzü sıcak
Sevilen, hoşlanılan şeyleri nitelerken kullanılır
yüzü yerde
Alçak gönüllü
yüzü yumuşak
Kendisinden istenilenleri geri çeviremeyen
yüz
Başta, alın, göz, burun, ağız, yanak ve çenenin bulunduğu ön bölüm, sima, çehre, surat: "Bir güzel çocuk yüzüyle gülümsüyor."- S. F. Abasıyanık
yüz
On kere on, doksan dokuzdan bir artık
yüz
Doksan dokuzdan sonra gelen sayının adı
yüz
Kesici araçlarda keskin kenar
yüz
Bir şeyin ön tarafta bulunan bölümü, cephe
yüz
Yüzey, satıh
yüz
Bu sayıyı gösteren 100, C rakamlarının adı
yüz
Kez, kere kelimeleri ile birlikte kullanılarak yapılan işin çokluğunu abartmalı bir biçimde anlatır: "Hikmet Beyin kurum ve edası, her zamankinden belki yüz kat üstündü."- S. M. Alus
Yüz
(Osmanlı Dönemi) LEÇ
Yüz
duluk
Yüz
beniz
yorgan yüzü
Yorganı kirden ve dış etkilerden korumak için bezden veya kumaştan yapılan yüz
yüz
Birinin görülegelen veya umulan hoşgörürlüğüne güvenilerek gösterilen cüret
yüz
Nedeniyle, sebebiyle: "Bu yüzden Fuat Köprülü ile çatışmaya başlamışlardı gazetelerde."- Y. Z. Ortaç
yüz
On kere on, doksan dokuzdan bir artık olan
yüz
Yan, taraf
yüz
Bir yapının dışa bakan düşey yüzeylerinin tümü
yüz
Doksan dokuzdan sonra gelen sayının adı ve bu sayıyı gösteren işaret, 100, C
yüz
Yapının cephesi
yüz
Başta, alın, göz, burun, ağız, yanak ve çenenin bulunduğu ön bölüm, sima, çehre, surat
yüz
Utanma
yüz
Yastığa geçirilen kılıf
yüz
Bir şeyin görünen bölümünde kullanılan kumaş
yüz
Başta, alın, göz, burun, ağız, yanak ve çenenin bulunduğu ön bölüm
yüz
Bir kumaşın dikiş sırasında dışa getirilen gösterişli bölümü
yüz
Nedeniyle, sebebiyle
yüz
Keskin kenar
yüz
Kez, kere kelimeleri ile birlikte kullanılarak yapılan işin çokluğunu abartmalı bir biçimde anlatır
yüz
Yapı cephesi
English - Turkish
yüzü
Favorites