He is, so to speak, a walking dictionary.
- Tabiri caizse, o yürüyen bir sözlüktür.
There is a little boy walking with his dog.
- Köpeği ile yürüyen küçük bir çocuk var.
My shoelace got caught in the escalator.
- Benim ayakkabı bağcığım yürüyen merdivene takıldı.
The escalator suddenly stopped.
- Yürüyen merdiven aniden durdu.
She likes to walk alone.
- O tek başına yürümeyi sever.
We've walked all around the lake.
- Biz gölün etrafında yürüdük.
Walking is good exercise.
- Yürümek iyi egzersizdir.
Walking from the station to the house takes only five minutes.
- İstasyondan yürüyerek eve gitmek sadece beş dakika.
In order to swim, you have to learn to tread water first.
- Yüzme öğrenmek için öncelikle suda yürümeyi öğrenmelisin.
Do not walk outside this area.
- Bu alanın dışında yürümeyin.