yürütme

listen to the pronunciation of yürütme
Turkish - English
executive

The executive committee appointed him the president of the company. - Yürütme komitesi onu şirketin başkanlığına atadı.

An executive council was formed to discuss the new proposal. - Yeni bir öneriyi tartışmak için bir yürütme kurulu oluşturuldu.

(adj.) executive
(noun) propulsion
making sb walk; execution, carrying out; executive
propulsion
(Hukuk) conduct, enforcement
execution

A stay of execution was ordered at the eleventh hour. - On yedinci saatte yürütmenin durdurulması emredildi.

(Bilgisayar) invocation
(Ticaret) execute
(Kanun,Ticaret) enforcement
making somebody walk
(Gıda) running
exercising
(Bilgisayar) executing
conduct

Polish archaeologists are conducting scientific studies in Sudan. - Polonyalı arkeologlar Sudan'da bilimsel çalışmalar yürütmektedirler.

(Politika, Siyaset) executive power
(Biyokimya) run
carrying out

An efficient FBI agent does not make any bones about carrying out his duties. - Verimli bir FBI ajanı görevlerini yürütme hakkında bir şey söylemiyor.

handling
(Gıda) elution
drive
making sb walk
yürütmek
carry out
yürütmek
perform
yürütmek
conduct

Polish archaeologists are conducting scientific studies in Sudan. - Polonyalı arkeologlar Sudan'da bilimsel çalışmalar yürütmektedirler.

yürütme antlaşması
(Hukuk) executive agreement
yürütme erki
(Hukuk) executive power
yürütme grubu
(Askeri) executive steering group
yürütme gücü
executive power
yürütme ile ilgili
executory
yürütme kurulu
executive council
yürütme organı
(Hukuk) executive organ
yürü
{f} walk

She was so tired that she couldn't walk. - Ayrıca o çok yoruldu, yürüyemiyor.

We have walked all around the lake. - Biz gölün etrafında yürüdük.

yürütmek
{f} push
yürü
{f} walking

I watched John and Mary walking hand in hand. - John ve Mary'nin el ele yürüyüşünü izledim.

Walking from the station to the house takes only five minutes. - İstasyondan yürüyerek eve gitmek sadece beş dakika.

yürütmek
prosecute
yürütmek
to make (sb) walk; to execute, to carry sth out; to bring into force, to put into force, to enforce; to pilfer, to pinch, to bag, to filch, to walk away/off with sth, to lift, to swipe, to rip sth off, to nick
eylem yürütme
(Bilgisayar) take no action
tahmin yürütme
forecast
yürütme kurulu
(Ticaret) steering committee
yürütmek
walk
yürütmek
to have (someone) walk
yürütmek
dismiss
yürütmek
swipe
yürütmek
mastermind
yürütmek
steal
yürütmek
(Bilgisayar) go-ahead
yürütmek
take up
yürütmek
advance
yürütmek
carry on
yürütmek
propel
yürütmek
enforce
yürütmek
make somebody walk
yürütmek
implement
yürütmek
run
yürütmek
give a start
yürütmek
(deyim) make out
yürütmek
(Kanun) put into force
yürütmek
snitch
yürütmek
pinch
yürütmek
set going
yürütmek
carry something out
yürütmek
fort
yürütmek
move
yürütmek
(Tıp) develop
yürü
{f} tread

In order to swim, you have to learn to tread water first. - Yüzme öğrenmek için öncelikle suda yürümeyi öğrenmelisin.

yürü
trod
yürü
trodden
yürü
walk out

Do not walk outside this area. - Bu alanın dışında yürümeyin.

yürütmek
execute
yürütmek
make away with
yürütmek
purloin
yürütmek
march
yürütmek
bag
yürütmek
collar
yürütmek
drive
yürütmek
walk away with
yürütmek
nick
yürütmek
filch
yürütmek
rip off
yürütmek
lift
yürü
amble
Modelleme ve Simülasyon Yürütme Konseyi
(Askeri) Executive Council for Modeling and Simulations
analog akıl yürütme
(Pisikoloji, Ruhbilim) analogical reasoning
formel akıl yürütme
(Pisikoloji, Ruhbilim) formal reasoning
görüşmeleri yürütme vekaleti
(Hukuk) mandate of negotiation
mantıksal konuşmaları yürütme sanatı
dialectic
okuma ve yürütme
(Bilgisayar) read execute
okuma yürütme
(Bilgisayar) read execute
son yürütme standartları
(Askeri) final governing standards
soyut akıl yürütme
(Pisikoloji, Ruhbilim) abstract reasoning
yürü
saunter
yürütme kurulu
executive committee
yürütmek
pilfer
yürütmek
to carry out, perform, carry on, do, or make a go of (a job)
yürütmek
scrounge
yürütmek
walk off with
yürütmek
prig
yürütmek
(Konuşma Dili) to steal, lift, pinch, Brit. nick
yürütmek
to remove (someone) (from his job); to fire (someone)
yürütmek
(Hukuk) carry out (to)
yürütmek
to administer, apply, carry out (a law or decision); to put (a law) into force
yürütmek
slang to kill, bump (someone) off
yürütmek
to get (something) accepted
yürütmek
hold down
yürütmek
to put forward (a thought, a proposal)
yürütmek
pursue
yürütmek
snaffle
yürütmek
wage
yürütmek
sneak
yürütmek
go through with
yürütmek
cabbage
yürütmek
help
yürütmek
heist
Turkish - Turkish
(Hukuk) İcra etme; yerine getirme; yönetme, sevk ve icra etme
Kanunları uygulama işi, icra
Merkezî yönetim ve yerinden yönetim kuruluşlarının hepsi
Yürütmek işi
Kanunları uygulama işi, icra: "Yürütme yetkisi ve görevi, Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafindan, Anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılır."- Anayasa
icra
YÜRÜTME GÖREVİ
(Hukuk) Yasalar çerçevesinde, Cumhurbaşkanı ve bakanlar kurulu tarafından yerine getirilir
yürütme gücü
Kanunları uygulama yetkisi
yürütme kurulu
Bir kuruluşta kanun, tüzük veya yönetmelikleri uygulamakla görevli kurul
yürütmek
Kabul edilmesi veya tartışılması için bildirmek, açıklamak, öne sürmek
yürütmek
İşinden veya bulunduğu yerden çıkarmak
yürütmek
Kabul edilmesi veya tartışılması için bildirmek, açıklamak, öne sürmek. İşinden veya bulunduğu yerden çıkarmak: "Seni, teğmene bel bağlayıp girdiğin bisküvi fabrikasından nasıl yürüttülerdi."- H. Taner
yürütmek
Yürüme işini yaptırmak, yürümesini sağlamak
yürütmek
Yürümek işini yaptırmak, yürümesini sağlamak
yürütmek
Habersiz almak, çalmak
yürütmek
Gerektiği gibi yapmak, uygulamak
English - Turkish

Definition of yürütme in English Turkish dictionary

yasama yürütme yargı
(Kanun) Legislative, executive, judiciary
yürütme
Favorites