I am afraid I'll be a burden to you.
- Korkarım ki sana bir yük olacağım.
He was a burden to his parents.
- O, ebeveynlerine bir yüktü.
Mr. Brown took charge of this class last year.
- Bay Brown geçen yıl bu sınıfın sorumluluğunu yüklendi.
The police charged him with leaking information to a neighboring country.
- komşu ülke için bilgi sızıntılarıyla yüklüdür,polis.
This camera is not loaded with film.
- Bu kamera, film yüklü değil.
He had to carry many loads from the house to station.
- O, evden istasyona çok fazla yük taşımak zorunda kaldı.
The freight on the ship got soaked.
- Gemideki yük sırılsıklam oldu.
After some freight cars were derailed, services were suspended on the Chuo Line.
- Bazı yük vagonları raydan çıktıktan sonra, hizmetler Chuo Hattı üzerinde askıya alındı.
A cargo vessel, bound for Athens, sank in the Mediterranean without a trace.
- Atina'ya giden bir yük gemisi, bir iz bırakmadan Akdeniz'de battı.
Their goods are of the highest quality.
- Onların malları en yüksek kalitedir.
As expected, the price of imported goods rose.
- Beklenildiği gibi, ithal malların fiyatı yükseldi.
I can't burden Tom with that responsibility.
- Ben bu sorumluluğu Tom'a yükleyemem.
Tom thought the music was too loud, but he was too tired to get up and turn the volume down.
- Tom müziğin çok yüksek olduğunu düşünüyordu fakat kalkıp kısamayacak kadar yorgundu.
Danger! High voltage.
- Tehlike! Yüksek voltaj.
The loud drill gave her husband a headache.
- Yüksek sesli matkap, kocasına baş ağrısı verdi.
She's frightened by loud noises.
- O, yüksek seslerden korkuyor.
He fastened the horse's pack with a rope.
- O, atın yükünü iple bağladı.
The two mountains are of equal height.
- İki dağ eşit yüksekliktedir.
What's the height of the Empire State Building?
- Empire State Building'in yüksekliği nedir?
If you load too much weight in this box, it's going to blow up.
- Bu kutuya çok fala ağırlık yüklersen patlar.
Her weight increased to 50 kilograms.
- Onun ağırlığı 50 kilograma yükseldi.
The store where we used to buy those started charging outrageous prices, so we had to find another store.
- Onları satın aldığımız mağaza, aşırı yüksek fiyat koymaya başladı, o yüzden başka bir mağaza bulmak zorunda kaldık.
Since the temperature has warmed, my coat has become an encumbrance.
- Sıcaklık arttığından beri, ceketim bir yük oldu.
Air traffic controllers are under severe mental strain.
- Hava trafik kontrolörleri ağır zihinsel yük altındadırlar.
Tom's expensive tastes put a strain on the family's finances.
- Tom'un pahalı zevkleri ailenin mali durumuna bir yük oluyordu.
They oppose the plan to raise taxes.
- Onlar vergi yükseltme planına karşılar.
They were burdened with heavy taxes.
- Ağır vergi yükü altındaydılar.
They are loading oil into the ship.
- Onlar gemiye petrol yüklüyorlar.
They're loading crude oil onto the ship.
- Gemiye ham petrol yüklüyorlar.
Tom eventually figured out how to install a free database application on his computer.
- Tom sonunda kendi bilgisayarına ücretsiz bir veritabanı uygulamasını yüklemeyi anladı.
The wall wasn't high enough to keep dogs out.
- Duvar köpekleri dışarıda tutacak kadar yüksek değildi.