yönüyle

listen to the pronunciation of yönüyle
Turkish - English
in that
In the fact that; in the sense that; for the cause or reason that; because

This essay is a good one in that it comprehensively outlines all the major arguments on this issue.

(formal) in or into that thing or place; "they can read therein what our plans are"
since, because of, in the sense that
yön
aspect

He stressed the convenient aspects of city life. - Şehir hayatının elverişli yönlerini vurguladı.

We must examine the various aspects. - Çeşitli yönleri incelemeliyiz.

yön
direction

It is difficult to peg the direction of interest deregulation. - Faizi yeniden ayarlama yönünü belirlemek zordur.

I have a good sense of direction, so I don't get lost. - Ben iyi bir yön duyusuna sahibim, bu yüzden kaybolmam.

yön
way

Japan and China differ from each other in many ways. - Japonya ve Çin, pek çok yönden birbirinden farklıdır.

She was similar to me in many ways. - Birçok yönden bana benzerdi.

yön
course

The flood diverted the course of the river. - Sel nehrin yönünü değiştirdi.

Of course you can trust me. Have I ever given you a bum steer before? - Elbette bana güvenebilirsin. Ben hiç daha önce seni yanlış yönlendirdim mi?

yön
path
yön
direction; side; aspect; way, respect, regard
yön
{i} trend

There's a trend these days towards small families. - Bu günlerde küçük ailelere doğru bir yönelim var.

yön
bearing

I lost my bearings when I came out of the subway. - Metrodan çıktığımda yönümü kaybettim.

yön
{i} bearings

I lost my bearings when I came out of the subway. - Metrodan çıktığımda yönümü kaybettim.

yön
orientation

This room's orientation is great. - Bu odanın yönü harika.

Your sexual orientation is not something you can change. - Cinsel yöneliminiz değiştirebileceğiniz bir şey değildir.

yön
quarter
yön
weather

We were rerouted because of weather. - Havadan dolayı yönümüzü değiştirdik.

yön
party

He had led the Republican Party with great success. - O, Cumhuriyetçi Parti'yi büyük bir başarı ile yönetti.

That person is elected by the majority party caucus. - O kişi çoğunluk partisi yönetim kurulu tarafından seçilir.

yön
streak
yön
rubric
yön
direction; quarter: O yöne doğru gitti. He went in that direction
yön
in terms of
yön
side, aspect; angle: Bu sorunun birkaç yönü var. There are several sides to this matter. Probleme o yönden bakmadım. I haven't looked at the problem from that angle
yön
regard
yön
facet
yön
directional
yön
side

Always look on the bright side of life. - Hayata her zaman olumlu yönden bak.

The exit is on the right side of the direction of travel. - Çıkış seyahat yönünün sağ tarafında.

yön
respect

England resembles Japan in many respects. - İngiltere birçok yönden Japonya'ya benzer.

He's well respected for his management skills. - Yönetim becerilerinden dolayı ona oldukça saygı duyulur.

yön
point of view line of thought, line: politik yönü belli olmayan biri someone whose political views are not readily apparent
yön
complexion
yön
sense

I have no sense of direction so I always travel with a compass. - Benim bir yön duyum yok bu yüzden her zaman bir pusula ile seyahat ederim.

Tom certainly doesn't have a very good sense of direction. - Tom'un kesinlikle çok iyi bir yön duyusu yok.

yön
channel
yön
(Hukuk) aspect, trend
English - Turkish

Definition of yönüyle in English Turkish dictionary

bu yönüyle
From this aspect

From this aspect, therefore, the whole of economics can be reduced to a single lesson, and that lesson can be reduced to a single sentence.