worry, cause concern; annoy; bother; cause discomfort; disturb

listen to the pronunciation of worry, cause concern; annoy; bother; cause discomfort; disturb
English - Turkish

Definition of worry, cause concern; annoy; bother; cause discomfort; disturb in English Turkish dictionary

trouble
{i} sorun

Zenginlerin fakirler kadar sorunları vardır. - The rich have troubles as well as the poor.

Zenginlerin fakirler kadar sorunu vardır. - The rich have trouble as well as the poor.

trouble
dert

Başı dertte iken benden yardım istedi. - She asked me for help when she was in trouble.

O her zaman başı dertte olan insanlara yardım etmeye hazırdı. - He was always ready to help people in trouble.

trouble
zahmet

Zahmetin için teşekkür ederim. - Thank you for your trouble.

O, arkadaşını havaalanında karşılama zahmetine katlandı. - She took the trouble to meet her friend at the airport.

trouble
{f} 1. rahatsız etmek, tedirgin etmek: The approaching storm troubled the ship's crew. Yaklaşan fırtına geminin tayfasını tedirgin etti. The
trouble
başını ağrıtmak
trouble
müşkül
trouble

Tom'un olacağını düşündüğü kadar çok bir iş bulma sorunu olmadı. - Tom didn't have as much trouble finding a job as he thought he would.

İşle ilgili biraz sorunum var. - I had some trouble with the work.

trouble
rahatsızlık
trouble
sıkıntı

Bakar bakmaz bir sıkıntısı olduğunu anlamıştım. - I could tell at a glance that she was in trouble.

Bana daha fazla sıkıntı verme. - Don't give me any more trouble.

trouble
kötü taraf
trouble
(sosyal/siyasal) düzensizlik
trouble
zorluk

Nefes almada zorluk çekiyorum. - I've been having trouble breathing.

Tom ciddi bir zorluk içinde. - Tom is in serious trouble.

trouble
{i} meşakkat
trouble
{f} üzülmek
trouble
get into trouble belaya çatmak
trouble
{f} dert etmek
trouble
{i} huzursuzluk
trouble
{f} rahatsız etmek
trouble
{f} üzmek
trouble
{f} bulandırmak
English - English
{f} trouble
worry, cause concern; annoy; bother; cause discomfort; disturb
Favorites