Tom üniversiteye gitseydi daha varlıklı olup olmayacağını merak etmekten kendini alamıyor.
- Tom can't help wondering whether he would have been better off if he had gone to college.
Tom'un nerede olduğunu merak etmekten başka yapabileceğim bir şey yok.
- I can't help but wonder where Tom is.
Andrina'nın işleri ciddiye almadığını bilirim ama kendisi harika bir arkadaş.
- I know Andrina doesn't take things seriously, but she is a wonderful friend.
Mısır piramitleri dünyanın yedi harikasından biridir.
- The pyramids of Egypt are one of the seven wonders of the world.
Böyle harika bir günbatımı hiç görmemiştim.
- I've never seen such a wonderful sunset.
Daha önce böyle harika bir film izlediniz mi?
- Have you seen such a wonderful movie before?
Ben her zaman kardeşlere sahip olmanın nasıl bir şey olduğunu hep merak ettim.
- I've always wondered what it'd be like to have siblings.
Hepimiz onun böyle iyi bir adamı niye terk ettiğini merak ettik.
- We all wondered why she had dumped such a nice man.
Bu gece mükemmel dans ettin.
- You danced wonderfully tonight.
Cihazı çalıştırmak mükemmelce basittir.
- The appliance is wonderfully simple to operate.
Onların hâlâ uyanık olması şaşılacak şey.
- It's a wonder they're still awake.
Düğünümüzde söyleyebilsen şahane oldurdu.
- It would be wonderful if you could sing at our wedding.
Bu kuruluşta onların hepsi patron olduğu ve Hintli olmadığı için, herhangi bir karar alınması bir mucize.
- Since in this organization they're all chiefs and no Indians, it's a wonder any decisions get made.
Onun hâlâ hayatta olması bir mucize.
- It's a wonder that she's still alive.
Sadece bir şaşkınlık şimdi bize yardımcı olabilir.
- Only a wonder can help us now.
O şaşkınlıkla etrafına bakındı.
- She looked around in wonder.
Şaşırmak, merak etmek, anlamaya başlamaktır.
- To be surprised, to wonder, is to begin to understand.
O kızın kim olduğunu merak ediyorum.
- I wonder who that girl is.
Şu kızın kim olduğunu merak ediyorum.
- I wonder who that girl is.
Alaaddin sihirli bir lamba buldu.
- Aladin found a wonderful lamp.
Alaaddin harika bir lamba buldu.
- Aladin found a wonderful lamp.
O bana en harikulade hediyeyi verdi.
- He gave me the most wonderful present.
The idea was so crazy that it is a wonder that anyone went along with it.
Miss Paynter had a little wonder as to whether the man, as she called Mr. Lacy in her own mind, had ever been admitted to this room. She thought not.
He's a wonder at cooking.
He is massively corrupt. It is wonderful how the man's popularity survives.
They served a wonderful six-course meal.
What a wonderful family!
- What a wonderful family.
The show was wonderful. You should have seen it.
- The show was wonderful. You should've seen it.