Seve seve gelirdi fakat o tatildeydi.
- She would willingly come but she was on vacation.
Tom yapmasını istediğimiz her şeyi isteyerek yaptı.
- Tom has willingly done everything we've asked him to do.
Tom'un isteyerek gideceğini düşünüyor musun?
- Do you think Tom will go willingly?
Akıllı bir okuyucu, anonim kaynaklar dahil, okudukları her şeyi tartmak için istekli olmalıdır.
- An astute reader should be willing to weigh everything they read, including anonymous sources.
Benim sponsorum benim öneriyi kabul etmek için istekliydi.
- My sponsor was willing to agree to my suggestion.
Babası vasiyetinde evi ona bıraktı.
- Her father left her the house in his will.
Avukat benim vasiyetimi düzenledi.
- The lawyer drew up my will.
Tom onu yapmaya hevesli olduğunu söyledi.
- Tom said that he was willing to do that.
Sami onu yapmak için hevesliydi.
- Sami was willing to do that.
Gönüllüler koalisyonu.
- The coalition of the willing.
Tom Mary'nin ona gitarını vermek için gönüllü olacağını düşünmüyor.
- Tom doesn't think Mary would be willing to lend him her guitar.
Maalesef dileklerim yerine getirilmeyecek.
- I'm afraid that my wishes will not be fulfilled.
Umarım dileklerin gerçekleşecektir.
- I hope your wishes will come true.
Riski almaya istekli olduğunuzu varsayıyorum.
- I assume you are willing to take the risk.
Arkadaşlarını kendi istekleriyle seçmek istiyorlar.
- They want to choose their mates by their own will.
Bu dünyada, ne kadar arzu ederseniz edin asla gerçekleşmeyecek şeyler vardır.
- There are some things in this world that will never come true, no matter how much you wish for them.
Onlar amaçlarına ulaştılar.
- They will have achieved their goal.
Onu gördüğünde özür dilemek zorundasın.
- You will have to apologize when you see him.
Neden özür dilemek için bir mektup yazacağım?
- Why will I write a letter to apologize?
O, bir vasiyetname hazırladı.
- He has drawn up a will.
Azimli insan duvarı deler.
- Faith will move mountains.
Azim ve sabır her kapıyı açar.
- Patience and hard work will conquer all.
Onu kendi irademe karşı yaptım.
- I did it against my will.
O, onu iradesine karşı yaptı.
- She did it against her will.
Zor zamanlarda, insanlar geziye gitmek istemeyebilir fakat iyi kahve için fazla ödemeye istekli olabilirler.
- During hard times, people might not go on a trip, but they might be willing to pay extra for good coffee.
Çalışmak istemeyen, yemek de yemesin.
- If anyone is not willing to work, then he is not to eat, either.
Tom yapmasını istediğimiz her şeyi isteyerek yaptı.
- Tom has willingly done everything we've asked him to do.
Tom'un isteyerek gideceğini düşünüyor musun?
- Do you think Tom will go willingly?
Ben mutlu bir şekilde evliyim, herkesin ne dediği önemli değil.
- I'm happily married, no matter what anyone says.
Kız mutlu bir şekilde okuyor.
- The girl is happily reading.
İki tarafın da iyi niyetiyle, sorunumuzun üstesinden gelinebilir.
- With a bit of good will on both sides, our problems should be able to be resolved.
Seni vurmak istemiyorum, fakat zorunda kalırsam, vururum.
- I don't want to shoot you, but I will if I have to.
Tom'un tek başına seyahat etmek istemesi çok zayıf bir olasılıktır.
- It's very unlikely that Tom will ever want to travel alone.
Çalışmak istemeyen, yemek de yemesin.
- If anyone is not willing to work, then he is not to eat, either.
Akıllı bir okuyucu, anonim kaynaklar dahil, okudukları her şeyi tartmak için istekli olmalıdır.
- An astute reader should be willing to weigh everything they read, including anonymous sources.
Siz sadece onu istemek zorundasınız ve o size verilecektir.
- You have only to ask for it and it will be given to you.
Bereket versin ki, işkolik ölmedi.
- Happily, the workaholic did not die.
Bereket versin ki, denizden kurtarılan herkes hayatta ve iyi.
- Happily, everyone rescued from the sea are alive and well.
Eğer yapmamı istiyorsan, sana yardım etmeye hazırım.
- I'm willing to help you if you want me to.
Ben teklifini kabul etmeye hazırım.
- I'm willing to accept your offer.
Onu hala bedava yapmaya razıyım.
- I'm still willing to do that for free.
Böyle yüksek bir bedel ödemeye razı değilim.
- I'm not willing to pay such a high price.
Seve seve gelirdi fakat o tatildeydi.
- She would willingly come but she was on vacation.
Senin için seve seve her şeyi yaparım.
- I am quite willing to do anything for you.
Now this is a process of the mind or thought, of which I would willingly know the foundation.
I will rejoin you, and we will fly ; but from this moment until then, let us not tempt Providence, Morrel; let us not see each other; it is a miracle, it is a providence that we have not been discovered; if we were surprised, if it were known that we met thus, we should have no further resource.”.
Eventually I submitted to my parents' will.
Unfortunately, only one of these gloves will actually fit over my hand.
He willed his stamp collection to the local museum.
Most creatures have a will to live.
Grant what Thou dost command, and command what Thou wilt.
I auow by this most sacred head / Of my deare foster child, to ease thy griefe, / And win thy will .
How telling is it that many women will volunteer for temporary disablement by wearing high heeled shoes that hobble them?.
see God's goodwill toward men, hear how generally his grace is proposed, to him, and him, and them, each man in particular, and to all. 1 Tim. ii. 4. God will that all men be saved, and come to the knowledge of the truth..
All the fans were willing their team to win the game.
Of course, man's will is often regulated by his reason.
He felt a great will to make a pilgrimage to the Holy Land.
If my boyfriend isn't willing to change his drinking habits, I will split up with him.