Nehir bu noktada en geniştir.
- The river is widest at this point.
Bu nehir Avrupa'daki en geniş nehir.
- This river is the widest in Europe.
Orijinal qipao geniş ve boldu.
- The original qipao was wide and loose.
Bir alıcı piyasası malların bol olduğu, alıcıların çok çeşitli seçimlere sahip olduğu, ve fiyatların düşük olduğu bir piyasadır.
- A buyers' market is a market in which goods are plentiful, buyers have a wide range of choices, and prices are low.
Oturma odamda geniş pencereler var.
- My living room has wide windows.
New York'un caddeleri çok geniştir.
- The streets of New York are very wide.
İngilizce dünyada en yaygın konuşulan dildir.
- English is by far the most widely-spoken language in the world.
Geçmiş, şimdi ve gelecek arasındaki ayrım sadece çok yaygın yanılsamadan başka bir şey değildir.
- Difference between the past, present, and future is nothing but an extremely widespread illusion.
İki öğrenci arasında fikirlerde büyük bir uçurum vardır.
- There is a wide gap in the opinions between the two students.
Mississippi Nehri derin ve geniştir.
- The Mississippi River is deep and wide.
New York'un caddeleri çok geniştir.
- The streets of New York are very wide.
Gözlerinizi ardına kadar açık tutun.
- Keep your eyes wide open!
Ön kapı sonuna kadar açıktı.
- The front door was wide open.
Fadıl kapıyı ardına kadar açık buldu.
- Fadil found the door wide open.
Gözlerinizi ardına kadar açık tutun.
- Keep your eyes wide open!
Gözlerinizi ardına kadar açık tutun.
- Keep your eyes wide open!
Fadıl kapıyı ardına kadar açık buldu.
- Fadil found the door wide open.
Benim hobilerim sadece geniş kapsamlı değil fakat aynı zamanda faydalı da.
- My hobbies are not only wide-ranging but also useful.
Deprem geniş çaplı hasara yol açtı.
- The earthquake caused widespread damage.
Saat sabahın üçü fakat ben tamamen uyanığım ve çabalasamda uyuyamadım.
- It's already 3 a.m., but I'm wide awake and couldn't fall asleep if I tried.
Henüz tamamen uyanık değilim.
- I'm not wide awake yet.
Sizin tahmin hedeften uzak.
- You're wide of the mark.
The inquiry had a wide remit.
He was wide awake.
The arrow fell wide of the mark.
He travelled far and wide.
... widest audience, and they'll make small amounts of money in ...