Sürüş sırasında yola odaklanman gerekir.
- While you drive, you should focus on the road.
Kamp gezisi sırasında, Tom dizanteri oldu.
- While on the camping trip, Tom got dysentery.
Diğerlerinki bir kılıç iken, bir gladyatörün seçtiği silah topuzdur.
- One gladiator's weapon of choice is the mace, while the other's is a sword.
Amerika'da iken İngilizce becerisini geliştirdi.
- He developed his English skill while he was in America.
Çoğumuz ebeveynlerimiz ve büyük ebeveynlerimizden önemli ölçüde daha varlıklı olmamıza karşın, onu yansıtan mutluluk seviyeleri değişmemiştir.
- While most of us are significantly better off financially than our parents and grandparents, happiness levels haven't changed to reflect that.
Söylediklerini anlamama karşın, öyle yapamıyorum.
- While I understand what you are saying, I cannot do accordingly.
İngilizce sevmesine rağmen, o, matematikte zayıftır.
- While he likes English, he is weak in mathematics.
Lütfen sürüş esnasında sürücüyle konuşmayın.
- Please do not talk to the driver while he's driving.
Mary pişirirken, Tom akşam yemeği için masayı hazırladı.
- Tom set the table for dinner while Mary cooked.
Peter, Nancy bir süre içinde hazır olacaklar.
- Peter, Nancy will be ready in while.
Bu paketleri kısa bir süreliğine bırakmak istiyorum.
- I want to leave these packages for a while.
Hava çok sıkıntılı;sanırım kısa süre içinde gök gürleyecek.
- It's so muggy; I think it will thunder in a short while.
Müzik dinlediğim zaman sık sık çalışırım.
- I often study while listening to music.
O her zaman sigara içmeye devam etti.
- He kept smoking all the while.
Mağaza açılıncaya kadar bir süre beklemekten başka seçeneğimiz yoktu.
- We had no choice but to wait for a while until the store opened.
Bir öğrenciyken okuyabildiğin kadar çok kitap oku.
- Read as many books as you can while you are a student.
O dükkana giderken köpeğini ağaca bağladı
- He tied his dog up to the tree while he went into the store.
Biz telefonda konuşurken bağlantı kesildi.
- We were cut off while talking on the telephone.
Bazen yeni şeyleri denemek iyidir.
- It's good to try new things once in a while.
Hava çok sıkıntılı;sanırım kısa süre içinde gök gürleyecek.
- It's so muggy; I think it will thunder in a short while.
Kısa süre içinde seni aramadığım için üzgünüm.
- I'm sorry I haven't called you in a while.
Ara sıra sinemaya giderim.
- I go to the movies once in a while.
Ara sıra tenis oynarım.
- I play tennis once in a while.
Eve gelirken onu gördüm fakat o beni görmemiş gibi davrandı.
- While I was coming home I saw him, but he pretended that he hadn't seen me.
Limonlar karşılıksız bir aşk anlamına gelirken portakallar mutlu bir aşk anlamına gelir,
- Oranges signify a happy love, while lemons - an unrequited one.
Bu gerçekten biraz vakit alacak.
- It's just going to take a while.
Bir süredir gerçekten birbirimizle vakit geçirmedik.
- We haven't really spent time with each other for a while.
Genç olmasına rağmen gri sakalı var.
- Although he's young, he has a grey beard.
Genç olmasına rağmen, çok dikkatlidir.
- Although he is young, he is very careful.
O her zaman ağlamaktan başka hiçbir şey yapmadı.
- She did nothing but cry all the while.
O her zaman sigara içmeye devam etti.
- He kept smoking all the while.
Sana söylediğim halde yapmadın bunu.
- Although I tell you to, you don't do it.
Onunla gerçekte tanışmadığımız halde Mary hakkında çok şey biliyorum.
- Although I know a lot about Mary, I haven't actually met her.
Bu paketleri kısa bir süreliğine bırakmak istiyorum.
- I want to leave these packages for a while.
Ben bir süredir buradayım.
- I've been here for a while.
Bir süredir seni görmedim.
- I haven't seen you for a while.
Tom bir anda fazla yapmadı.
- Tom hasn't done much in a while.
Biraz sonra çocuklar sakinleşti.
- After a while, the children settled down.
İstasyona geri dönüş uzun bir yol olmasına rağmen, eski vagon yavaş yavaş yaklaştı.
- Although it was a long way back to the station, little by little the old wagon drew near.
Cambridge Üniversitesi'nde öğrenim zorluğu çok yüksek olmasına rağmen, çok sayıda öğrencinin hâlâ dışarı çıkmak ve eğlenmek için zamanı var.
- Although the pressure of studying at the University of Cambridge is very high, many students still have time to go out and have fun.
Bu paketleri kısa bir süreliğine bırakmak istiyorum.
- I want to leave these packages for a while.
Bir süre bana bakmaktan başka bir şey yapmadı.
- For a while she did nothing but stare at me.
Onu arada bir görürüm.
- I see him once in a while.
Arada bir şemsiyesini trende bırakır.
- Once in a while, he leaves his umbrella in the train.
Ara sıra ondan haber alırım.
- I hear from him once in a while.
Tom ara sıra Boston'a gider.
- Tom goes to Boston every once in a while.
Bir süre sonra yürümeye başladılar.
- They began to walk after a while.
Bir süre sonra, hava karardı.
- After a while, it grew dark.
Alice calls us every now and then.
Kısa bir süre içinde tekrar gelmek zorunda kalacaksın: o işle ilgilenen adam az önce dışarı çıktı.
- You'll have to come back in a while: the man dealing with that business has just gone out.
Kısa bir süre içinde kimse Tom'u görmedi.
- No one's seen Tom in a while.
Acele et! Tren burada kısa bir süre için durur.
- Hurry up, the train stops here for a short while.
O, kısa bir süre o bölgede kaldı.
- She stayed in that area for a short while.
Soruyu bir süre düşünüp taşındı.
- She pondered the question for a while.
Bu paketleri kısa bir süreliğine bırakmak istiyorum.
- I want to leave these packages for a while.
Ara sıra Esperanto çalışıyorum.
- Every once in a while I study Esperanto.
Tom ara sıra beni ziyaret etmeye gelir.
- Tom comes to visit me every once in a while.
Tom ve Mary bir süre için birbirlerini göremeyecekler.
- Tom and Mary probably won't see each other for a while.
Bir süre için gitmiş olabilirim.
- I may be gone for a while.
Tom kısa sürede ziyaret edecek.
- Tom is coming over in a little while.
This case, while interesting, is a bit frustrating.
He lectured for quite a long while.
I'll wait while you've finished painting.
While De Anza was exploring the Bay of San Francisco, seeking a site for the presidio, the American colonists on the eastern seaboard, three thousand miles away, were celebrating the signing of the Declaration of Independence.
A posse of Dublin Metropolitan police superintended by the Chief Commissioner in person maintained order in the vast throng for whom the York street brass and reed band whiled away the intervening time by admirably rendering on their blackdraped instruments the matchless melody endeared to us from the cradle by Speranza's plaintive muse.
}.
I send her a note once in a while to let her know I'm thinking of her.
We should strike while the iron is hot and order some immediately, before they change the offer.
Doing volunteer work to help others is truly worth one's while.
1. I made it worth the waiter's while to give us good service.
2. If you'll throw a few contracts my way, I'll make it worth your while.
... make a difference in their lives, while on a complementary basis we're providing more ...
... And I watch them every once in a while. ...