O yumuşak kilden ufak bir heykel yaptı.
- He made a little statue out of soft clay.
Onun başarılı olacağına dair ufak bir umut var.
- There is little hope that he will succeed.
Sana küçük bir şey getirdim.
- I've brought you a little something.
Sana küçük bir şey getirdim.
- I brought you a little something.
Sahip olduğu azıcık parasını kaybetti.
- She lost what little money she had.
Kanepede azıcık kestir.
- Take a little nap on the sofa.
Benim için biraz çok gençsin.
- You're a little too young for me.
Bu genç adam ülkesi hakkında çok az şey biliyor.
- This young man knows little about his country.
Karıncaların yaşamını önemsiz sayma.
- Don't think little of the ants' lives.
Ne yazık ki o bu değişiklikleri kabul etmek için biraz fazla dar görüşlüdür.
- Unfortunately he's a little too narrow-minded to accept these changes.
Anne oğullarına hemen hemen hiç bir şey söylemedi.
- The mother said little to the sons.
Anne kızlarına hemen hemen hiç bir şey söylemedi.
- The mother said little to the daughters.
Bir sonraki trenden önce az zamanımız var.
- We have a little time before the next train.
Konuşmaya hazırlanmak için çok az zamanım vardı.
- I had little time to prepare the speech.
I gave him what little money I had.
- Ich gab ihm das wenige Geld, das ich hatte.
I gave him what little money I had with me.
- Ich habe ihm das wenige Geld, das ich bei mir hatte, gegeben.
I slept a little during lunch break because I was so tired.
- Ich habe während der Mittagspause ein wenig geschlafen, weil ich so müde war.
I was a little surprised.
- Ich war ein wenig überrascht.