Tom kuyu suyunu kaynattı böylece o içmesi güvenli olacaktı.
- Tom boiled the well water so it would be safe to drink.
Kuyudaki bir kurbağa okyanusu bilmez.
- A frog in a well doesn't know the ocean.
Olası yan etkiler arasında bulanık görme ve nefes darlığı bulunmaktadır.
- Possible side effects include blurred vision and shortness of breath.
Uzak şeyler bulanık görünür.
- Distant things look blurred.
Bu kravat sana çok iyi uyuyor.
- That tie suits you very well.
Bu makas iyi kesmiyor.
- These scissors don't cut well.
Tom hâlâ iyi durumda.
- Tom is still doing well.
O bu işe başladığından beri oldukça iyi durumda.
- He has been well off since he started this job.
Bu petrol kuyusu günde 100 varilden daha fazla üretiyor.
- This oil well produces more than 100 barrels per day.
Bu petrol kuyusu beni zengin edecek.
- This oil well is going to make me rich.
İsviçre, çok güzel bir ülkedir ve ziyaret edilmeye değerdir.
- Switzerland is a very beautiful country and well worth visiting.
Neden cümleler? ... diye sorabilirsiniz. Güzel, çünkü cümleler daha ilgi çekicidir.
- Why sentences? …you may ask. Well, because sentences are more interesting.
Spor hem zihni hem bedeni sağlıklı yapar.
- Sports make us healthy in mind as well as in body.
Hasta da olsa sağlıklı olsa o her zaman mutludur.
- Whether sick or well, she is always cheerful.
Bizimle her şey iyidir.
- Everything is well with us.
Tom her şeyin iyi gideceğinden oldukça emin.
- Tom is pretty sure everything will go well.
Pekala, onu seviyor musunuz?
- Well, do you like it?
Pekâlâ, şimdilik işe yarar.
- Well, it'll do for the time being.
Bildiği kadarıyla işler yolunda gidiyordu.
- So far as he was concerned, things were going well.
Umarım sizin için işler yolunda gidiyordur.
- I hope things have been going well for you.
Sergi bir ziyarete oldukça değer.
- The exhibition is well worth a visit.
Benim için sürpriz oldu, o çok iyi İngilizce konuştu.
- To my surprise, she spoke English very well.
Tamamen NTT'ye ait şirket, iyi kazanıyor.
- The company, wholly owned by NTT, is doing well.
Onun ailesi tamamen çok iyidir.
- His family are all very well.
Adam köyün her yerinde iyi tanınmıştır.
- The man is well-known all over the village.
Dediklerine göre ev sahibinin zamanında hali vakti yerindeymiş.
- They say the landlord used to be well off.
Mary her zaman bakımlı ve modaya uygun olarak giyimlidir.
- Mary is always well-groomed and fashionably dressed.
Peki Tom, bugün senin şanslı günün.
- Well, Tom, today is your lucky day.
Bay Brown Japonca'yı çok iyi konuşur.
- Mr Brown speaks Japanese very well.
Annem İngilizce'yi çok iyi konuşamaz.
- My mom doesn't speak English very well.
Peki, öyleyse, yapmamı istiyorsan onu yaparım.
- Well, then, if you want me to I'll do it.
Öyleyse siz de bu kursu takip etmeyi planlıyorsunuz.
- So you're planning to follow this course as well!
O, Japonya tarihine iyice aşina oldu.
- He got well acquainted with the history of Japan.
Ellerinizi iyice yıkayın
- Wash your hands well.
Sanırım söylemek istediğim bir şeyi neredeyse tamamen söylemek için yeterince iyi şekilde Fransızca konuşabilirim.
- I think I can speak French well enough to say pretty much anything I want to say.
Onun ailesi tamamen çok iyidir.
- His family are all very well.
O bu işe başladığından beri oldukça iyi durumda.
- He has been well off since he started this job.
Tom hâlâ iyi durumda.
- Tom is still doing well.
Peki, beni ikna ettiniz.
- Well, you've convinced me.
Peki, belirsizliğin ekonomik faturası ne olacak?
- Well, what about the economic price to be paid due to uncertainty?
Sergi bir ziyarete oldukça değer.
- The exhibition is well worth a visit.
O oldukça güzel söyledi.
- She sang pretty well.
Eğer hiç kimse onları bizim kadar iyi bilmiyorsa hatalarımızı kolayca unutabiliriz.
- We forget our faults easily if no one knows them as well as us.
Bu kitap sana epey faydalı olabilir.
- This book may well be useful to you.
Yeni metot epeyce düşünmeye değer.
- The new method is well worth consideration.
Hoşlanmadan yediğiniz yiyecekler iyi sindirilmeyecektir.
- Food you eat that you don't like will not be digested well.
O, dağcılıktan hoşlanır ve Japonya'nın dağlarını oldukça iyi bilir.
- He likes mountaineering and knows the mountains of Japan quite well.
Pekala, ben sadece tost ve kahve alacağım.
- Well, I'll only take toast and coffee.
Bizim yapay adamız, henüz çok iyi ormanlık alan değil.
- Our artificial island isn't very well forested yet.
Tom her şeyin iyi gideceğinden oldukça emin.
- Tom is pretty sure everything will go well.
O, evliliğinde her şeyin iyi olmadığını ima etti.
- He intimated that all is not well in his marriage.
Onu iyi tanırım. Ah, öyle mi?
- I know him well. Oh, do you?
He does his job well.
On leaving the operating table it is well to put the patient in a bed previously warmed and supplied with hot cans.
Hey, you should've seen it, it was well good.
Blood welled from the wound.
Her eyes welled with tears.
It was a bit...well...too loud.
They're having a special tonight: $1 wells.
B: Well, I guess we're sleeping under the stars tonight.
A well done steak.
He is a good speaker of English.
- He speaks English well.
What are some good foods to eat with potatoes?
- What are some tasty foods that would go well with potatoes?
I hope this letter finds you in good health.
- I hope this letter finds you well.
... it's one of the dogs wells ...