Tom komşusuyla bir kuyuyu paylaştı.
- Tom shared a well with his neighbor.
Kuyudaki bir kurbağa okyanusu bilmez.
- A frog in a well doesn't know the ocean.
John, Fransızcayı iyi konuşamıyor.
- John can't speak French well.
Annem İngilizce'yi çok iyi konuşamaz.
- My mom doesn't speak English very well.
Tom hâlâ iyi durumda.
- Tom is still doing well.
O bu işe başladığından beri oldukça iyi durumda.
- He has been well off since he started this job.
Bu petrol kuyusu günde 100 varilden daha fazla üretiyor.
- This oil well produces more than 100 barrels per day.
Bu petrol kuyusu beni zengin edecek.
- This oil well is going to make me rich.
Güzel, gece çok uzun, değil mi?
- Well, the night is quite long, isn't it?
Mariko İngilizceyi güzel konuşur.
- Mariko speaks English well.
Spor hem zihni hem bedeni sağlıklı yapar.
- Sports make us healthy in mind as well as in body.
Hasta da olsa sağlıklı olsa o her zaman mutludur.
- Whether sick or well, she is always cheerful.
Bizimle her şey iyidir.
- Everything is well with us.
O, evliliğinde her şeyin iyi olmadığını ima etti.
- He intimated that all is not well in his marriage.
Pekala, ben sadece tost ve kahve alacağım.
- Well, I'll only take toast and coffee.
Pekala, onu seviyor musunuz?
- Well, do you like it?
Umarım sizin için işler yolunda gidiyordur.
- I hope things have been going well for you.
Şimdiye kadar her şey yolunda gidiyor.
- So far everything has been going well.
Sergi bir ziyarete oldukça değer.
- The exhibition is well worth a visit.
Maskeler sarı kum tozunu,polenlerden dahada küçük,ne kadar iyi engelleyebilir?Sanırım o polenden oldukça daha fazla bir baş belasıdır.
- Just how well can masks block the, even smaller than pollen, yellow sand dust? I think it much more of a nuisance than pollen.
Sanırım söylemek istediğim bir şeyi neredeyse tamamen söylemek için yeterince iyi şekilde Fransızca konuşabilirim.
- I think I can speak French well enough to say pretty much anything I want to say.
Tamamen NTT'ye ait şirket, iyi kazanıyor.
- The company, wholly owned by NTT, is doing well.
Adam köyün her yerinde iyi tanınmıştır.
- The man is well-known all over the village.
O günlerde ailemin hali vakti yerindeydi.
- My family was well off in those days.
Mary her zaman bakımlı ve modaya uygun olarak giyimlidir.
- Mary is always well-groomed and fashionably dressed.
Peki Tom, bugün senin şanslı günün.
- Well, Tom, today is your lucky day.
Annem İngilizce'yi çok iyi konuşamaz.
- My mom doesn't speak English very well.
İsviçre, çok güzel bir ülkedir ve ziyaret edilmeye değerdir.
- Switzerland is a very beautiful country and well worth visiting.
Peki, öyleyse, yapmamı istiyorsan onu yaparım.
- Well, then, if you want me to I'll do it.
Öyleyse siz de bu kursu takip etmeyi planlıyorsunuz.
- So you're planning to follow this course as well!
Tom ofiste olanların iyice farkında.
- Tom is well aware of what is going on at the office.
O, Japonya tarihine iyice aşina oldu.
- He got well acquainted with the history of Japan.
Tom sorunun tamamen farkındadır.
- Tom is well aware of the problem.
Tamamen NTT'ye ait şirket, iyi kazanıyor.
- The company, wholly owned by NTT, is doing well.
O bu işe başladığından beri oldukça iyi durumda.
- He has been well off since he started this job.
Tom hâlâ iyi durumda.
- Tom is still doing well.
Peki, beni ikna ettiniz.
- Well, you've convinced me.
Peki, hangi sporları seversin?
- Well, what sports do you like?
O bu işe başladığından beri oldukça iyi durumda.
- He has been well off since he started this job.
Sergi bir ziyarete oldukça değer.
- The exhibition is well worth a visit.
Eğer hiç kimse onları bizim kadar iyi bilmiyorsa hatalarımızı kolayca unutabiliriz.
- We forget our faults easily if no one knows them as well as us.
Tom eve vardığında gece yarısını epeyce geçmişti.
- It was well after midnight when Tom got home.
Yeni metot epeyce düşünmeye değer.
- The new method is well worth consideration.
Hoşlanmadan yediğiniz yiyecekler iyi sindirilmeyecektir.
- Food you eat that you don't like will not be digested well.
Şey, samimi olmak gerekirse, bundan hiç hoşlanmıyorum.
- Well, to be frank, I don't like it at all.
Tom'un durumu istediği yerde bir ev alacak kadar oldukça iyidir.
- Tom is sufficiently well off to buy a house anywhere he wants.
Pekala, ben sadece tost ve kahve alacağım.
- Well, I'll only take toast and coffee.
O, evliliğinde her şeyin iyi olmadığını ima etti.
- He intimated that all is not well in his marriage.
Bizimle her şey iyidir.
- Everything is well with us.
Onu iyi tanırım. Ah, öyle mi?
- I know him well. Oh, do you?
He does his job well.
On leaving the operating table it is well to put the patient in a bed previously warmed and supplied with hot cans.
Hey, you should've seen it, it was well good.
Blood welled from the wound.
Her eyes welled with tears.
It was a bit...well...too loud.
They're having a special tonight: $1 wells.
B: Well, I guess we're sleeping under the stars tonight.
A well done steak.
Tom doesn't look so good.
- Tom doesn't look too well.
I really don't feel good.
- I really don't feel well.
I hope this letter finds you in good health.
- I hope this letter finds you well.