O her zaman koyu giysiler giyer.
- He always wears dark clothes.
O, güzel giysiler giyer.
- She wears beautiful clothes.
Pembe giyinmekle ne yanlış?
- What's wrong with wearing pink?
Doktor Tom'a üç hafta boyunca ortopedik alçı giyinmek zorunda olduğunu söyledi.
- The doctor told Tom that he had to wear a cast for three weeks.
Okulda, okul üniforması giymek zorundayız.
- We have to wear school uniforms at school.
Çalışanlar üniforma giymek zorunda.
- Employees are required to wear uniforms.
Artık gözlük takmak zorunda değilim.
- I don't have to wear glasses any more.
O yaz sıcağı sırasında bir kravat takmaktan nefret eder.
- He hates wearing a tie during the summer heat.
Sana güneş kremi kullanmanı söyledim.
- I told you to wear sunblock.
Onlara güneş kremi kullanmalarını söyledim.
- I told them to wear sunblock.
Uyuşma geçene kadar yemek yeme.
- Don't eat till the numbness wears off.
Kadının soracak iki önemli sorusu var: Ne giyiyorum ve ne yemek yapıyorum?
- The woman has two important questions to ask: What am I wearing? and what am I cooking?
Senin giyimin ne öyle?
- What's that your wearing?
Garanti normal aşınma ve yıpranmayı içermemektedir.
- The warranty doesn't cover normal wear and tear.
Bu malzeme asla aşınmaz.
- This material never wears out.
Garanti normal aşınma ve yıpranmayı içermemektedir.
- The warranty doesn't cover normal wear and tear.
Bir palto giymelisin.
- You should wear a coat.
Partide onun giymesi için bir gömlek satın aldı.
- She bought a shirt for him to wear to the party.
Hiromi yeni bir elbise giyiyor.
- Hiromi is wearing a new dress.
Partide, herkes güzel elbiseler giyiyordu.
- At the party, everyone was wearing beautiful clothes.
O kendini daha uzun göstermek için yüksek topuklu ayakkabılar giyiyor.
- She wears high heels to make herself look taller.
O koyu kahverengi ayakkabılar giyiyordu.
- She was wearing dark brown shoes.
Tom'un cüzdanı taşımak için biraz daha kötüydü. Mary yeni bir tane alması gerektiğini söyledi.
- Tom's wallet was a bit the worse for wear, and Mary said he should get a new one.
Exile had worn the man to a shadow.
Her high pitched voice is really wearing on me lately.
It's hard to get to know him, but he wears well.
She wears her hair in braids.
He was wearing his lunch after tripping and falling into the buffet.
He walked out of the courtroom wearing an air of satisfaction.
Our physical advantage allowed us to wear the other team out and win.
As the years wore on, we seemed to have less and less in common.
The tiles were wearing thin due to years of children's feet.