The clock has already struck noon.
- Saat zaten öğleyi vurdu.
The boxer struck his opponent hard.
- Boksör rakibine sert vurdu.
The man shot three birds with a gun.
- Adam bir silahla üç kuşu vurdu.
The policeman was off duty when he was shot to death.
- Polis vurularak öldürüldüğünde izinliydi.
He was smitten with your mother.
- O senin annene vurulmuş.
Dan was immediately smitten with Linda.
- Dan hemen Linda'ya vuruldu.
The manager reprimanded the man by pounding on the table.
- Müdür masaya vurarak adamı azarladı.
My heart is pounding so hard it feels like it's going to explode.
- Kalbim o kadar çok sert vuruyor ki patlayacakmış gibi geliyor.
If it had not been for his timely hit, our team would have lost the game.
- Zamanında vuruş olmasaydı, bizim takım oyunu kaybetmiş olurdu.
An earthquake, 8.9 on the Richter scale, hits Japan and causes a massive tsunami.
- Richter ölçeğine göre 8.9 şiddetinde bir deprem, Japonya'yı vurdu ve ağır bir tsunamiye sebep oldu.
The rain is beating against the windows.
- Yağmur pencerelere vuruyor.
The rain was beating against the windows.
- Yağmur pencerelere vuruyordu.
He has a high batting average.
- Onun yüksek bir topa vuruş averajı vardır.
Tom knocked Mary down.
- Tom Mary'ye vurup yere serdi.
I heard a knock at the door.
- Kapıda bir vurma sesi duydum.
It was a bright cold day in April, and the clocks were striking thirteen.
- Nisanda aydınlık soğuk bir gündü ve saat on üçü vuruyordu.
I've never beaten Tom.
- Ben hiç Tom'a vurmadım.
Have you ever beaten your dog?
- Hiç köpeğine vurdun mu?
Ow! Yukiko! That hurts! Quit hitting me with your fists!
- Ooo! Yukiko! O acıtıyor! Bana yumruklarınla vurmaktan vazgeç!
Tom didn't blame Mary for hitting John.
- Tom, John'a vurduğu için Mary'yi suçlamadı.
Tom whacked the dog with his cane.
- Tom bastonu ile köpeğe vurdu.
The rain beats against the window pane.
- Yağmur pencere camına vuruyor.
Tom began to beat his son.
- Tom oğluna vurmaya başladı.