Definition of vurma in Turkish English dictionary
- {i} dash
- strike
- knock
Did you hear a knock?
- Bir vurma sesi duydun mu?
I heard a knock at the door.
- Kapıda bir vurma sesi duydum.
- pounding
I asked Tom to stop pounding on the wall.
- Tom'un duvara vurmasını bırakmasını istedim.
Tom started pounding on the door.
- Tom kapıya vurmaya başladı.
- strike, bump
- percussive
- shoot
I don't want to shoot you, but I will if I have to.
- Seni vurmak istemiyorum, fakat zorunda kalırsam, vururum.
I don't want to shoot you.
- Seni vurmak istemiyorum.
- percussion
Tom formerly played percussion.
- Tom daha önce vurmalı çaldı.
- pound
I asked Tom to stop pounding on the wall.
- Tom'un duvara vurmasını bırakmasını istedim.
Tom started pounding on the door.
- Tom kapıya vurmaya başladı.
- hit
Tom wanted to hit Mary, but John stopped him.
- Tom Mary'ye vurmak istedi fakat John onu durdurdu.
Ow! Yukiko! That hurts! Quit hitting me with your fists!
- Ooo! Yukiko! O acıtıyor! Bana yumruklarınla vurmaktan vazgeç!
- swat
- knocking
I don't want you knocking on my door at two in the morning.
- Sabah ikide benim kapıya vurmanı istemiyorum.
- blip
- plug
- bump
- stroking
- striking
- hitting
We couldn't stop him from hitting her.
- Onun ona vurmasını engelleyemedik.
Tom restrained himself from hitting Mary.
- Tom kendini Mary'ye vurmaktan engelledi.
- {i} battering
- beat
Tom began to beat his daughter.
- Tom kızına vurmaya başladı.
Tom began to beat his son.
- Tom oğluna vurmaya başladı.
- impingement
- {i} batting
- bat
Tom is the on-deck batter.
- Tom sopa vurmaya hazır.
- saltation
- vurmak
- hit
Ow! Yukiko! That hurts! Quit hitting me with your fists!
- Ooo! Yukiko! O acıtıyor! Bana yumruklarınla vurmaktan vazgeç!
Tom wanted to hit Mary, but John stopped him.
- Tom Mary'ye vurmak istedi fakat John onu durdurdu.
- vurma sesi
- beat
- vurma çalgılar
- the percussion, percussion section
- vurma çalgılar çalan müzisyen
- percussionist
- vurmak
- knock
We were just about to knock.
- Biz vurmak üzereydik.
- vurmak
- {f} stroke
- açığa vurma
- divulgence
- açığa vurma
- revelation
- vurmak
- struck
- vurmak
- impinge
- vurmak
- shoot
I don't want to shoot you.
- Seni vurmak istemiyorum.
I don't want to shoot you, but I will if I have to.
- Seni vurmak istemiyorum, fakat zorunda kalırsam, vururum.
- vurmak
- {f} pummel
- vurmak
- {f} sock
- vurmak
- {f} plug
- vurmak
- slam
The judge was forced to slam her gavel down multiple times in order to restore order to the court.
- Hakim mahkemeye düzeni sağlamak için birkaç sefer tokmağı aşağı vurmak zorunda kaldı.
- vur
- struck
The clock has already struck noon.
- Saat zaten öğleyi vurdu.
Tom struck the wall with his fist.
- Tom yumruğu ile duvara vurdu.
- vurmak
- deal
- vurmak
- {f} land
- baş kıç vurma
- (Askeri) pitching
- baş-kıç vurma
- (Askeri) pitch
- gem vurma
- check
- vurmak
- wing
- vurmak
- inject
- vurmak
- batter
- vurmak
- rap
- vurmak
- swipe
- vurmak
- shot
- vurmak
- be reflected
- vurmak
- flick
- vurmak
- slap
- vurmak
- birch
- vurmak
- fall
- vurmak
- hurt deeply
- vurmak
- be reflected on
- vurmak
- chafe
- vurmak
- make ill
- vurmak
- drive
- vurmak
- crack
- vurmak
- lash
- vurmak
- pulsate
- vurmak
- jog
- vurmak
- thump
- vurmak
- flap
- vurmak
- thwack
- vurmak
- reflected on
- vurmak
- wound
- vurmak
- reflected
- vurmak
- to be reflected on
- vurmak
- feign
- vurmak
- fake
- vurmak
- biff
- vurmak
- apply
- vurmak
- fustigate
- vurmak
- strike into
- vur
- {f} shot
The man who shot him was Sirhan Bishara Sirhan.
- Onu vuran adam Sirhan Bişara Sirhandı.
The man shot three birds with a gun.
- Adam bir silahla üç kuşu vurdu.
- vur
- {f} smitten
Dan was immediately smitten with Linda.
- Dan hemen Linda'ya vuruldu.
He was smitten with your mother.
- O senin annene vurulmuş.
- vur
- {f} pounding
My heart is pounding so hard it feels like it's going to explode.
- Kalbim o kadar çok sert vuruyor ki patlayacakmış gibi geliyor.
Tom started pounding on the door.
- Tom kapıya vurmaya başladı.
- vur
- {f} slap
- vur
- {f} hit
If it had not been for his timely hit, our team would have lost the game.
- Zamanında vuruş olmasaydı, bizim takım oyunu kaybetmiş olurdu.
A massive earthquake of magnitude 8.8 hit the Japanese islands today.
- 8.8 büyüklüğündeki büyük deprem bugün Japon adalarını vurdu.
- vur
- {f} beating
I saw him beating the animal.
- Onun hayvana vurduğunu gördüm.
The rain is beating against the windows.
- Yağmur pencerelere vuruyor.
- vur
- {f} batting
He has a high batting average.
- Onun yüksek bir topa vuruş averajı vardır.
- vur
- {f} flick
- vur
- {f} knock
Hold on, someone is knocking at my door.
- Bekle , biri kapıma vuruyor.
The couple was quarrelling and Chris knocked Beth down.
- Çift tartışıyordu ve Chris Beth'e vurup yere devirdi.
- vur
- {f} thwack
- vur
- {f} striking
It was a bright cold day in April, and the clocks were striking thirteen.
- Nisanda aydınlık soğuk bir gündü ve saat on üçü vuruyordu.
- vur
- {f} clout
- vur
- {f} smote
- vur
- {f} swipe
- vur
- {f} beaten
I've never beaten Tom.
- Ben hiç Tom'a vurmadım.
Have you ever beaten your dog?
- Hiç köpeğine vurdun mu?
- vur
- {f} thump
- vur
- {f} hitting
Tom didn't blame Mary for hitting John.
- Tom, John'a vurduğu için Mary'yi suçlamadı.
Ow! Yukiko! That hurts! Quit hitting me with your fists!
- Ooo! Yukiko! O acıtıyor! Bana yumruklarınla vurmaktan vazgeç!
- vur
- {f} sock
- vurmak
- clip
- vurmak
- beat
- vurmak
- bop
- vurmak
- dash
- vurmak
- fell
- vurmak
- pound
- vurmak
- catch
- vurmak
- get
- vurmak
- put in
- vurmak
- bump
- vurmak
- swinge
- vurmak
- clout
- vurmak
- bang
- hedefe varma, hedefi vurma
- There are objective, target shoot
- vurmak
- putt
- ayağını yere vurma
- stamp
- açığa vurma
- divulgement
- açığa vurma
- ventilation
- açığa vurma
- divulgation
- açığa vurma
- disclosure
- açığa vurma
- airing
- açığa vurma
- giveaway
- açığa vurma
- apocalypse
- boynunu vurma
- decapitation
- esnek vurma
- elastic impact
- hafifçe vurma
- clap
- hafifçe vurma
- tapping
- havaya atılan hedefleri vurma
- trap shooting
- havaya atılan hedefleri vurma
- skeet shooting
- ket vurma
- stultification
- kum torbası ile vurma
- sandbag
- makinenin fırlattığı hedefleri vurma
- trap shooting
- mıskala vurma
- burnishing
- oltaya vurma
- bite
- onikiden vurma
- carton
- parmaklar ile vurma
- percussion
- pat küt vurma
- thwack
- payanda vurma
- strutting
- rüzgâra karşı volta vurma
- tack
- sopa ile vurma
- batting
- sırtından vurma
- stab in the back
- topa geri vurma
- return
- topa hafif vurma
- bunt
- topa havada vurma
- (rugby) punt
- topa havada vurma (rugby)
- (Spor) punt
- topa yere değmeden vurma
- volley
- topu yere vurma
- (Spor) put the ball on the floor
- tos vurma
- (keçi) bunt
- vur
- whacked
Tom whacked the dog with his cane.
- Tom bastonu ile köpeğe vurdu.
- vur
- whacking
- vur
- battering
- vur
- {f} beat
The rain beats against the window pane.
- Yağmur pencere camına vuruyor.
Tom began to beat his son.
- Tom oğluna vurmaya başladı.
- vurmak
- (topa) bat
- vurmak
- to knock on; to tap on
- vurmak
- (golf) putt
- vurmak
- nail
- vurmak
- to drive (a nail, etc.) into
- vurmak
- to strike out along, head out along (a road); to head for
- vurmak
- slog
- vurmak
- plant
- vurmak
- (for something) to make (someone) sick; (for something) to make (itself) felt in (a part of one's body)
- vurmak
- to multiply: Onu ona vurursan yüz eder. If you multiply ten by ten, you get a hundred
- vurmak
- shoot off
- vurmak
- (kuş) grass
- vurmak
- (muayene) percuss
- vurmak
- to slam (something) shut
- vurmak
- catapult
- vurmak
- (for a clock) to strike (the hour)
- vurmak
- to put (one thing) on (another): Dudu bohçayı sırtına vurdu. Dudu put the large bundle on her shoulder. O kola bir yama vuracağım. I'll put a patch on that sleeve. Polis, Enver'in ellerine kelepçe vurdu. The policeman handcuffed Enver. Ön kapıya kırmızı boya vurmak istiyor. He wants to paint the front door red. Ağrıyan koluna hardal yakısı vurdu. She put a mustard plaster on her aching arm
- vurmak
- to hit, strike
- vurmak
- gun
They used their guns to hit each other.
- Birbirlerini vurmak için silahlarını kullandılar.
- vurmak
- inflict
- vurmak
- bruise
- vurmak
- plonk
- vurmak
- slang to *screw, have sex with. Vur abalıya! Jump on someone who's weaker than you are! (said reproachfully). Vur dedikse öldür demedik ya! (Konuşma Dili) I didn't ask you to go that far! vur deyince öldürmek (for someone) to tend to carry things to extremes. vur patlasın, çal oynasın
- vurmak
- clap
- vurmak
- smash
Tom raised the crowbar intending to smash his attacker's head.
- Tom saldırganın kafasını vurmak niyetiyle kazayağı kaldırdı.
- vurmak
- to hit (a target)
- vurmak
- to steal
- vurmak
- (enjoying oneself) wildly, to the hilt, by whooping it up, by painting the town red, by living it up
- vurmak
- to knock or throw (someone or something) to/on (the ground)
- vurmak
- pack
- vurmak
- kayo
- vurmak
- mall
- vurmak
- bust
- vurmak
- lay to
- vurmak
- to hit; to strike, to bash, to dash; to bump; to knock; to bang; to slap, to clip, to clout, to deal sb/sth a blow; to shoot; to shoot dead; to wound; to be reflected (on); to feign, to pretend to be, to fake; to hurt deeply; to make ill; to put (on one's
- vurmak
- ram
- vurmak
- lay out
- vurmak
- to have, knock back (a drink)
- vurmak
- punch
- vurmak
- to give (someone) (a hypodermic injection): Doktor, Mahmut'a iğne vurmadı. The doctor didn't give Mahmut a shot
- vurmak
- (saat başlarını) chime
- vurmak
- to shoot; to stab
- vurmak
- (mermi) pip
- vurmak
- (for one's heart or pulse) to beat
- vurmak
- (silahla) prick
- vurmak
- living it up, Brit. going on the razzle: Bu tazminat bir elime geçsin, ondan sonra vur patlasın çal oynasın! Once I get my hands on this retirement bonus, I'm going to live it up! vurdukça tozumak to get more complicated the deeper one gets into it
- vurmak
- plunk
- vurmak
- lodge
- vurmak
- (güneş vb.) beat down
- vurmak
- (for light, a shadow, rain, wind) to hit, strike, fall on
- vurmak
- to hunt (animals)
- vurmak
- (for something) to damage or blight (a crop)
- vurmak
- (for a shoe) to chafe, blister (one's foot)
- vurmak
- buffet
- vurmak
- {f} strike
- vurmak
- {f} switch
- vurmak
- {f} whack
- vurmak
- {f} swat
- vurmak
- smite
- vurmak
- {f} zap
- vurmak
- {f} stub
- vurmak
- dub
- yüze vurma
- taunt
- şak diye vurma
- whang
- şiddetle vurma
- crack