vurdu

listen to the pronunciation of vurdu
Turkish - English
struck

He had just finished his homework when the clock struck ten. - Saat onu vurduğunda, o ev ödevini henüz bitirmişti.

The clock has already struck noon. - Saat zaten öğleyi vurdu.

past tense of to strike (hit)
of Strike
(used in combination) affected by something overwhelming; "conscience-smitten"; "awe-struck"
Struck is the past tense and past participle of strike. the past tense of strike. be struck on sb/sth to think that someone or something is very good
past participle of to strike (hit)
{s} smitten by, affected by
past tense of to strike (delete)
vur
struck

Tom struck the wall with his fist. - Tom yumruğu ile duvara vurdu.

The clock has already struck noon. - Saat zaten öğleyi vurdu.

vur
{f} shot

Benjamin shot a bear with a rifle. - Benjamin, bir ayıyı tüfekle vurdu.

The man shot three birds with a gun. - Adam bir silahla üç kuşu vurdu.

vur
{f} smitten

He was smitten with your mother. - O senin annene vurulmuş.

Dan was immediately smitten with Linda. - Dan hemen Linda'ya vuruldu.

vur
{f} pounding

My heart is pounding so hard it feels like it's going to explode. - Kalbim o kadar çok sert vuruyor ki patlayacakmış gibi geliyor.

The manager reprimanded the man by pounding on the table. - Müdür masaya vurarak adamı azarladı.

vur
{f} slap
vur
{f} hit

An earthquake, 8.9 on the Richter scale, hits Japan and causes a massive tsunami. - Richter ölçeğine göre 8.9 şiddetinde bir deprem, Japonya'yı vurdu ve ağır bir tsunamiye sebep oldu.

A massive earthquake of magnitude 8.8 hit the Japanese islands today. - 8.8 büyüklüğündeki büyük deprem bugün Japon adalarını vurdu.

vur
{f} beating

The rain is beating against the windows. - Yağmur pencerelere vuruyor.

The rain was beating against the windows. - Yağmur pencerelere vuruyordu.

vur
{f} batting

He has a high batting average. - Onun yüksek bir topa vuruş averajı vardır.

vur
{f} flick
vur
{f} knock

Tom knocked Mary down. - Tom Mary'ye vurup yere serdi.

Hold on, someone is knocking at my door. - Bekle , biri kapıma vuruyor.

vur
{f} thwack
vur
{f} striking

It was a bright cold day in April, and the clocks were striking thirteen. - Nisanda aydınlık soğuk bir gündü ve saat on üçü vuruyordu.

vur
{f} clout
vur
{f} smote
vur
{f} swipe
vur
{f} beaten

I've never beaten Tom. - Ben hiç Tom'a vurmadım.

Have you ever beaten your dog? - Hiç köpeğine vurdun mu?

vur
{f} thump
vur
{f} hitting

I don't blame you for hitting him. - Ona vurduğun için seni suçlamıyorum.

Tom didn't blame Mary for hitting John. - Tom, John'a vurduğu için Mary'yi suçlamadı.

vur
{f} sock
vur
whacked

Tom whacked the dog with his cane. - Tom bastonu ile köpeğe vurdu.

vur
whacking
vur
battering
vur
{f} beat

The rain is beating against the windows. - Yağmur pencerelere vuruyor.

Have you ever beaten your dog? - Hiç köpeğine vurdun mu?

vurdu
Favorites