Sami görünür şekilde sarsıldı.
- Sami was visibly shaken.
İlkbaharın hala görünür bir işareti yoktu.
- There still weren't any visible signs of spring.
Saldırganlığın en görünür formları genellikle av ve avcı arasında görülür.
- The most visible forms of aggression are often seen between prey and predator.
Tom kayıtları tahrif ettiği için görünüşte suçlu.
- Tom is apparently guilty of falsifying records.
Tom görünüşte Mary adlı bir kızla çıkıyor.
- Tom is apparently dating a girl named Mary.
Belli ki o adam bizi yanıltıyor.
- The man is apparently deceiving us.
Belli ki Tom Mary'den hoşlanmıyor.
- Apparently, Tom doesn't like Mary.
İnsan gözü görülebilir aralık dediğimiz çok dar ışık aralığı hariç neredeyse tüm elektromanyetik spektrum için kördür,
- The human eye is blind to nearly the entire electromagnetic spectrum, except for the very narrow range of light that falls in what we call the visible range.
O tamamen gözle görülebilir.
- It's completely visible.
Tom, görünen o ki çok ikna ediciydi.
- Tom was apparently very convincing.
Görünüşe bakılırsa Tom henüz kirasını ödemedi.
- Tom has apparently not yet paid his rent.
Görünüşe bakılırsa, Tom, Mary ve John'un düğününe gitmek istemiyordu.
- Tom apparently didn't want to go to Mary and John's wedding.
Görünüşe göre, otobüs geç kaldı.
- Apparently, the bus is late.
Tom görünüşe göre Mary'nin söylediğine inandı.
- Tom apparently believed what Mary said.
Anlaşılan ben evlatlığım.
- Apparently I'm adopted.
Anlaşılan, toplantı Tom'un ofisinde olacak.
- Apparently, the meeting will be in Tom's office.
Dün kuruldan yeni bir direktif aldık. Onlar en göze çarpan projelere odaklanmamızı istiyor.
- We received a new directive from the board yesterday. They want us to focus on our most visible projects.
Renk tüm görünen şeylerin en kutsal unsurudur.
- Color is the most sacred element of all visible things.
Açık havada, Estonya kıyısı Helsinki'den görülebilir.
- During clear weather, the coast of Estonia is visible from Helsinki.