The sun gives us light and heat.
- Güneş bizi ışık ve ısı verir.
Silence gives consent.
- Sessizlik rıza verir.
Give it to me, please.
- Onu bana ver, lütfen.
Give me something to do.
- Bana yapacak bir şey ver.
The export of arms was not allowed.
- Silah ihracatına izin verilmedi.
Our negotiations to lower export taxes suffered a big setback.
- İhracaat vergilerini düşürme müzakerelerimiz büyük bir başarısızlıkla sonuçlandı..
One of the big issues in the campaign was taxes.
- Kampanyadaki en büyük konulardan birisi vergiydi.
I voted for the bond issue.
- Tahvil ihracı lehinde oy verdim.
Parents have a prior right to choose the kind of education that shall be given to their children.
- Ana baba, çocuklarına verilecek eğitim türünü seçmek hakkını öncelikle haizdirler.
Fahrenheit is a German inventor who invented the thermometer. At the same time, his name is given to a unit of temperature.
- Fahrenheit, termometreyi bulan Alman bir mucittir. Aynı zamanda onun ismi bir sıcaklık birimine verilmiştir.
I cannot render a judgment on that.
- Bu konuda bir karar veremiyorum.
Recently, they have not been giving her her paycheck on time.
- Son zamanlarda, ona maaş çekini zamanında vermiyorlar.
The object flew away to the south, giving out flashes of light.
- Nesne, yanıp sönen ışıklar vererek, güneye doğru uçtu.
My uncle gave him a present.
- Amcam ona bir hediye verdi.
She gave him a clock.
- O, ona bir saat verdi.
The college granted him a scholarship.
- Üniversite ona bir burs verdi.
Lincoln granted liberty to slaves.
- Lincoln kölelere özgürlük verdi.
The college bestowed an honorary degree on him.
- Üniversite ona fahri doktora unvanı verdi.
That's a real strongman, bestow upon him a goblet of wine!
- Gerçek güçlü bir adam, ona bir kadeh şarap ver!
The college granted him a scholarship.
- Üniversite ona bir burs verdi.
I took it for granted that she would agree with me.
- Bana katılmayacağına hiç ihtimal vermemiştim.
She did not decide to be a singer until she reached the age of twenty.
- O yirmi yaşına ulaşıncaya kadar bir şarkıcı olmaya karar vermedi.
The people crowded round the injured man, but they made way for the doctor when he reached the scene of the accident.
- İnsanlar yaralı adamın etrafına toplandılar fakat doktor olay yerine yaklaştığında ona yol verdiler.
I am very happy to see you.
- I'm very happy to see you.
I am very happy to see you.
- I'm very glad to see you.