Definition of verici in Turkish English dictionary
- transmitter
The radio transmitter was not working.
- Radyo vericisi çalışmıyordu.
- donor
Tom is a regular blood donor.
- Tom düzenli bir kan vericisi.
You cannot be a blood donor.
- Sen bir kan verici olamazsın.
- giver; donor; transmitter; giving; transmitting
- (Tıp) vendor
- giving
The process of giving birth is very painful.
- Doğum yapma süreci çok acı vericidir.
- med. donor
- giver
Are you the giver or the receiver of this rose?
- Bu gülün vericisi misin yoksa alıcısı mısın ?
Flattery corrupts both the receiver and the giver.
- Dalkavukluk hem alıcıyı hem de vericiyi bozar.
- transmitting
- sender
- emitter
- heyecan verici
- exciting
Soccer is an exciting sport.
- Futbol heyecan verici bir spordur.
None of the games were exciting.
- Oyunların hiçbiri heyecan verici değil.
- verici-alıcı
- (Bilgisayar) duplexer
- verici anten
- transmitting antenna
- verici anten
- radiator
- verici boru
- penstock
- verici devre
- transmitting circuit
- verici düzeyi
- donor level
- verici istasyon
- transmitting station
- verici mikrofon
- transmitting microphone
- verici rdn
- (Bilgisayar) issuer rdn
- verici sayısı
- (Kimya) donor number
- verici testi
- transmit test
- verici unite
- transmitter unit
- verici; iletmek
- (Askeri) transmitter; transmit
- dehşet verici
- appalling
The destruction of the environment is appalling.
- Çevrenin tahribi dehşet vericidir.
- hayret verici
- stunning
- hayret verici
- amazing
His technique was absolutely amazing.
- Tekniği kesinlikle hayret vericiydi.
- gurur verici
- proud
It was the proudest moment of my life.
- Hayatımın en gurur verici anıydı.
It was not one of my proudest moments.
- O en gurur verici anlarımdan biriydi.
- dehşet verici
- awesome
- dehşet verici
- frightening
The rebellion in England is frightening.
- İngiltere'deki ayaklanma dehşet verici.
- dehşet verici
- grisly
Spare me the grisly details.
- Bana dehşet verici ayrıntıları ver.
- memnuniyet verici
- gratifying
- endişe verici
- fraught
- dehşet verici
- gruesome
- dehşet verici
- horrible
- hayret verici
- bewildering
- heyecan verici
- rousing
- heyecan verici şey
- sensation
- kaygı verici
- worrying
- memnuniyet verici
- pleasing
That should be pleasing to anyone.
- Bu herkes için memnuniyet verici olmalı.
- zarar verici
- mischievous
- zarar verici
- malignant
- alıcı-verici
- duplexer
- cesaret verici
- heartening
- enerji verici
- energizing
- enerji verici
- energizer
- film verici
- (Teknik,Televizyon) film scanner
- güven verici
- reassuring
That was very reassuring.
- O çok güven vericiydi.
That sounds reassuring.
- O güven verici görünüyor.
- heyecan verici
- exiting
- heyecan verici
- unsettling
- heyecan verici olay
- excitement
- huzur verici
- restful
How restful it is to sleep under the shadow of a willow in an Anatolian village in summertime.
- Bir Anadolu köyünde yazın söğüt gölgesinin altında uyumak ne kadar huzur vericidir.
The silence in the forest is restful.
- Ormandaki sessizlik huzur verici.
- karar verici
- decision-maker
- korku verici
- fearful
- model şekil verici
- (Askeri) former
- sıkıntı verici
- (Ticaret) challenging
- umut verici
- encouraging
- umut verici
- promising
He's a very promising young man.
- O, çok umut verici genç bir adamdır.
He is a promising young man.
- O, umut verici genç bir adamdır.
- zahmet verici
- inconvenient
- zarar verici
- counter-productive
It would be counter-productive to do such a thing.
- Böyle bir şey yapmak zarar verici olurdu.
- zevk verici
- savouring
- zevk verici
- savoring
- örnek verici
- exemplary
- alıcı verici
- transceiver
- esef verici; üzücü
- rue transmitter; sad
- hayret verici
- stupendous
- heycan verici; heyecanlandırıcı
- exciting; exciting
- heycan verici; heyecanlandırıcı
- exciting, exciting
- televizyon verici istasyonu
- television transmitter station
- ışık verici
- Light transmitter
- alıcı verici
- 1. one who takes back a present he has given. 2. two-way radio
- alıcı verici
- two-way radio
- alıcı/verici
- (Askeri) transceiver
- arzu verici
- aphrodisiac
- bilgi verici
- illuminating
- burukluk verici
- (Gıda) tanning agent
- cesaret verici
- heart warming
- cesaret verici bir şekilde
- hearteningly
- dehşet verici
- dreadful, fearful, grisly
- endişe verici
- uneasy
There was an uneasy silence.
- Endişe verici bir sessizlik vardı.
- endişe verici
- threatening
- endişe verici
- worrisome
This is especially worrisome.
- Bu özellikle endişe vericidir.
- endişe verici
- disquieting
This is deeply disquieting.
- Bu çok endişe verici.
- endişe verici
- worrying
It's a worrying matter.
- Bu endişe verici bir problem.
This is extremely worrying.
- Bu son derece endişe verici.
- endişe verici
- frowning
- fikir verici
- suggestive
- film verici
- film pickup, film scanner
- gayret verici
- enthusing
- haber verici
- premonitory
- haber verici
- communicator
- hayat verici
- exhilarant
- hayat verici
- exhilarative
- hayret verici
- surprising
- hayret verici
- marvellous
- hayret verici
- astonishing
Tom told Mary an astonishing story.
- Tom, Mary'ye hayret verici bir hikaye anlattı.
- hayret verici
- marvelous
The absence of alternatives clears the mind marvelously.
- Alternatiflerin yokluğu zihni hayret verici bir şekilde temizler.
The story was full of marvelous happenings.
- Hikaye hayret verici olaylarla doluydu.
- hayret verici biçimde
- marvellously
- hayret verici manzara
- spectacular
- heyecan verici
- stirring
- heyecan verici
- orgiastic
- heyecan verici
- thrilling
Riding a horse is really thrilling.
- Bir ata binmek gerçekten heyecan verici.
It was quite thrilling.
- O oldukça heyecan vericiydi.
- heyecan verici
- sensational
The news was sensational.
- Haber heyecan vericiydi.
That was a respectable performance, but it definitely wasn't sensational.
- Bu saygın bir performans oldu, ama kesinlikle heyecan verici değildi.
- heyecan verici
- electric
- heyecan verici bir biçimde
- rousingly
- heyecan verici bir hale sokmak
- sensationalize
- heyecan verici bir şekilde
- breathtakingly
- heyecan verici ortam
- (Argo) buzzy
- heyecan verici şey
- thrill
- huzur verici bir halde
- balmily
- ibret verici
- exemplary
The child's behaviour and attitude towards his fellow students was exemplary.
- Çocuğun okul arkadaşlarına karşı davranışı ve tutumu ibret vericiydi.
- ibret verici
- (Konuşma Dili) the case in point
- ilham verici
- inspirational
It was truly inspirational.
- O gerçekten ilham vericiydi.
This is truly inspirational.
- Bu gerçekten ilham vericidir.
- ilham verici bir şekilde
- inspirationally
- ilham verici bir şekilde
- inspiringly
- keder verici
- griever
- keyif verici
- delighting
- keyif verici nitelikte olmayan
- nonintoxicating
- koku verici
- aromatiser
- koku verici
- aromatizer
- korsan verici
- pirate sender
- kudret verici
- energiser
- kuvvet verici
- strengthening
- kuvvet verici
- supporting
- kuvvet verici
- roborant
- kuvvet verici
- restorative
- lezzet verici
- flavorer
- loş ve sıkıntı verici
- dismal
- memnuniyet verici
- satisfactory
- moral verici konuşma
- pep talk
- mutluluk verici
- (deyim) a breath of a fresh air
- nefret verici
- hateful
- neşe verici
- merry
- onur verici
- honourary
- sevkıyat kontrol timleri; tek kanallı verici
- (Askeri) shipping control teams; single channel transponder
- süt verici
- lactiferous
- sıkıntı verici bir şekilde
- depressingly
- sıkıntı verici şekilde
- worrisomely
- tek kanallı verici enjeksiyon sistemi
- (Askeri) single channel transponder injection system
- tek kanallı verici sistemi
- (Askeri) single channel transponder system
- tek kanallı verici çok yüksek frekans alıcısı
- (Askeri) single channel transponder ultrahigh frequency (UHF) receiver
- umut verici
- hopeful, promising
- umut verici bir tablo çizmek
- paint a promising picture
- umut verici bir şekilde
- promisingly
- umut verici şey
- promise
- utanç verici
- opprobrious
- utanç verici
- shameful, discreditable
- utanç verici
- shameful
The place was shamefully neglected.
- Yer utanç verici bir biçimde bakımsızdı.
Your behavior was shameful.
- Senin davranışın utanç vericiydi.
- utanç verici
- infamous
- utanç verici
- sinful
- utanç verici
- inglorious
- utanç verici
- disgraceful
Nothing is more disgraceful.
- Hiçbir şey daha utanç verici değil.
Your behaviour was disgraceful.
- Davranışın utanç vericiydi.
- utanç verici davranış
- infamy
- utanç verici sır
- family skeleton
- utanç verici sır
- skeleton in the cupboard
- utanç verici sır
- skeleton in the closet
- utanç verici şey
- reproach
- utanç verici şey
- stigma
- yedek verici
- relay transmitters
- yön verici
- collimator
- yön verici anten
- frame serial
- yönlü verici
- directional transmitter
- zarar verici
- counterproductive
- zarar verici
- knockout
- zarar verici
- damaging
Environmentally damaging projects should be abandoned systematically.
- Çevresel olarak zarar verici projeler sistematik olarak terk edilmelidir.
- zarar verici
- parasitic
- zevk verici
- orgiastic
- zevk verici
- delightsome
- ümit verici
- rosy
- ümit verici
- promising
That sounds quite promising, doesn't it?
- O oldukça ümit verici görünüyor, değil mi?
- ümit verici
- hopeful
- ümit verici
- up and coming
- ümit verici
- roseate
- ümit verici
- encouraging
You're not very encouraging.
- Çok ümit verici değilsin.
- ümit verici olmayan
- unpromising
- ısı verici
- exothermic
- şekil verici
- shaper
- şifa verici
- curative