veren

listen to the pronunciation of veren
Turkish - English
(Denizbilim,Gıda) donor
(Bilgisayar) issuer
(Ticaret) creditor
(Bilgisayar) issued by
supplier
(Bilgisayar) issued from
(Kanun,Ticaret) granter
attributive
giver
veren kimse
donor
veren kuruluş:konu
(Bilgisayar) issuer: subject
veren türü
(Bilgisayar) issuer type
vekalet veren
proxy giver
vekaletname veren
proxy giver
vergi veren
tributary
verimsiz yerde petrol veren kuyu
wildcat
verimsiz yerde petrol veren kuyu
wildcatting
huzur veren
soothing
bahşiş veren kimse
tipper
borç veren kimse
lender
ilham veren
inspiring
ilham veren
stimulating
kiraya veren kimse
lessor
neşe veren
laughing
ver
give

I think I'm gonna sneeze. Give me a tissue. - Sanırım hapşıracağım... Bana bir mendil ver.

Give it to me, please. - Onu bana ver, lütfen.

zevk veren şey
treat
bilgi veren
(Dilbilim) informant
borç veren
(Ticaret) money lender
borç veren
(Kanun,Ticaret) creditor
cevap veren
responder
ders veren
cautionary
dilekçe veren
(Ticaret) petitioner
dini değerlere önem veren
spiritual
eziyet veren şey
torment
garanti veren
(Kanun) guarantor
gizlice zarar veren
insidious
haber veren
informant
hizmet veren
panderer
huzur veren
piping
huzur veren (zaman vb)
piping
imkan veren
enabler
istenen sonucu veren
efficacious
istenilen sonucu veren
effectual
keder veren
sorrowful
konferans veren kimse
lecturer
korku veren
forbidding
korku veren
awesome
korku veren
alarming
korku veren
awing
lisans veren
(Kanun) licensee
lisans veren kimse
(Ticaret) licensor
meyve veren ağaç
bearer
olumsuz oy veren kimse
no
reklam veren
(Basın) advertiser
ruhsat veren
(Kanun) licensee
sonuç veren
fruitful
stil veren kimse
stylist
sıkıntı veren
annoying
sıkıntı veren
(Konuşma Dili) killjoy
sıkıntı veren kimse
nuisance
sıkıntı veren şey
nuisance
sıkıntı veren şey
annoyance
teklif veren
(Ticaret) tenderer
teklif veren
(Politika, Siyaset) proposer
teklif veren firma
(Askeri) bidder
umut veren
promising

Sami was a promising cardiologist. - Sami umut veren bir kardiyologdu.

umut veren
encouraging
umut veren
hopeful
ver
(Bilgisayar) export

The export of arms was not allowed. - Silah ihracatına izin verilmedi.

Our negotiations to lower export taxes suffered a big setback. - İhracaat vergilerini düşürme müzakerelerimiz büyük bir başarısızlıkla sonuçlandı..

ver
(Bilgisayar) issue

Thus, the ethical issue remains: Should cigarette makers be allowed to target global markets? - Bu yüzden, etik sorun devam ediyor: sigara üreticilerine hedef küresel pazarlara izin verilmeli mi?

I voted for the bond issue. - Tahvil ihracı lehinde oy verdim.

ver
(Bilgisayar) export as
vızıltı sesi veren aygıt
buzzer
yetki veren
authorized by
zarar veren
damaging
zarar veren
defacer
zarar veren
detrimental
önem veren
mindful
ver
{f} given

Allen was given a problem that was impossible to solve. - Allen'e çözülmesi imkânsız bir problem verilmişti.

Fahrenheit is a German inventor who invented the thermometer. At the same time, his name is given to a unit of temperature. - Fahrenheit, termometreyi bulan Alman bir mucittir. Aynı zamanda onun ismi bir sıcaklık birimine verilmiştir.

ver
{f} rendering
ver
render

I cannot render a judgment on that. - Bu konuda bir karar veremiyorum.

ver
{f} giving

He responded by giving the OK gesture. - EVET işareti vererek yanıtladı.

Recently, they have not been giving her her paycheck on time. - Son zamanlarda, ona maaş çekini zamanında vermiyorlar.

ver
gave

My uncle gave me a present. - Amcam bana bir hediye verdi.

She gave him a watch. - O, ona bir saat verdi.

ver
{f} grant

The college granted him a scholarship. - Üniversite ona bir burs verdi.

He'll be granted American citizenship. - Ona Amerikan vatandaşlığı verilecek.

ver
brought forth
ver
mete out
ver
favour with
ver
bestow

The manager bestowed a trophy on him. - Müdür ona bir kupa verdi.

The college bestowed an honorary degree on him. - Üniversite ona fahri doktora unvanı verdi.

ver
bring forth
Parayı veren düdüğü çalar
(Atasözü) Who pays the piper calls the tune
bulantı veren
nausea which
ekmek veren
giving bread
kiraya veren
landlord
rehin veren; rehneden
pledgor; rehneden
tehlike, endişe veren durum
risk, which concerns state
ver
granted

I took it for granted that she would agree with me. - Bana katılmayacağına hiç ihtimal vermemiştim.

We were granted the privilege of fishing in this bay. - Bize bu koyda özel balık tutma izni verildi.

üzüntü veren
The distress
Parayı veren düdüğü çalar
He who pays the piper calls the tune
Zenginden çaldığını fakire veren haydut
Robin Hood
acı veren
afflictive
acı veren
agonizing
acı veren
hurtful
acı veren
excruciating
acı veren şey
wormwood
ahlâk öğütleri veren kimse
Bible thumper
akıl veren
advisory
akıllara durgunluk veren
mind-blowing, mind-boggling
asalet veren
ennobling
ayinlere çok önem veren kimse
ritualist
açık veren
unfavorable
açık veren
unfavourable [Brit.]
bilgi veren
communicant
bilgi veren kimse
communicant
bilgi veren kimse
reporter
bir yere adını veren kimse
eponym
bol meyve veren ağaç
a good bearer
bol süt veren inek
a good milker
borç veren ülke
(Ticaret) creditor nation
borç veren ülkeden satın alma şartı getiren
tied
buhur veren
thuriferous
burs veren kuruluş
grantor
cesaret veren
encourager
cevaba ipucu veren soru
leading question
cevap veren
satisfying
cevap veren
responsive
cevap veren
answering
dava hakkı veren neden
cause of action
destek veren komutanlık
(Askeri) supporting command
destek veren üye
sustaining member
devren kiraya veren kiracı
sublessor
dini yönetime son veren
(Politika, Siyaset) seculariser
dini yönetime son veren
(Politika, Siyaset) secularizer
doping veren
doper
doğala en yakın ses veren
hi fi
doğala en yakın ses veren alet
high fidelity
düşünmeden karar veren kimse
rubber stamp
eksi bakiye veren hesap
(Ticaret) deficit account
ele veren
communicant
emanet veren kişi
(Ticaret) bailer
emek veren
painstaking
emir veren kadın
dictatress
emir veren makam
(Hukuk) authorising officer
enerji veren
lower energy
evlenme sözü veren
espouser
eziyet veren
persecutory
fesih yetkisi veren şart
cancel clause
gaipten haber veren
fey
gaipten haber veren kimse
soothsayer
gensoru veren kimse
interrogator
geçit veren
pervious
göt veren
queer, fairy, queen, fag
göç veren ülke
(Politika, Siyaset) emigrant country
güven veren
confidential
güven veren
faithful
güç veren
roborant
haraç veren hükümet
tributary
hareket veren
actuator
hayat veren
refresher
hayat veren kan
lifeblood
heyecan veren
agitative
huzur veren
calming
huzur veren
balsamic
huzur veren
relaxing
huzur veren
smooth
huzur veren
balmy
huzur veren
quiet
huzur veren
(zaman vb.) piping
hırsızları ele veren kimse
nark
iki kez oy veren kimse
repeater
ilham veren kimse
inspirer
inişte uçağa işaret veren pist görevlisi
batsman
ipotek veren
(Kanun) pledger
isim veren kişi
namer
iyi resim veren
photogenic
iyi ses veren
hi fi
iyi tip veren kimse
tipper
izin veren
tolerative
kabak tadı veren
long-winded
kabak tadı veren
longwinded
kabak tadı veren
threadbare
kan veren kimse
blood donor
kan veren kimse
donor
karar veren
enactor
karşılık veren
respondent
kefalet veren kimse
bailer
kendi kendine karar veren
self determining
kendi kendine zarar veren
self destructive
kiracı iken kiraya veren kimse
sublessor
kiraya veren
owner
kiraya veren
landlady
kiraya veren
renter
kiraya veren
leaser
kireç veren
calciferous
koku veren
(Endüstri) odorizer
koku veren
odourising
konser veren kimse
executant
korku veren
awe-inspiring
kredi veren
creditor
kredi veren kimse
creditor
kâlbe güç veren
cordial
kötü olayları önceden haber veren kimse
Cassandra
meydan veren
facient
meyve veren
fructiferous
meyve veren ağaç
a good bearer
meyve veren kısa dal
spur
mide bulantısı veren ilaç
(Tıp) nauseant
morötesi ışınlar veren lâmba
sun lamp
mutluluk veren
cheerful
mutluluk veren
blessed
mutluluk veren şey
up
mücâdele veren kimse
campaigner
nabza göre şerbet veren
smooth-tongued
nefes veren
exhalent
nefes veren
exhalant
olanak veren
permitting
ortağını ele veren tanık
approver
oy veren
voting

Who are the voting members? - Oy veren üyeler kimler?

oy veren kimse
voter
oyuna adını veren bölüm
title role
oyuna adını veren karakter
title role
parayı veren düdüğü çalar
(Atasözü) The one who pays the piper calls the tune
Turkish - Turkish

Definition of veren in Turkish Turkish dictionary

VER
(Osmanlı Dönemi) f. "Sahib, mâlik; anlamlarına gelir ve birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Dâniş-ver $ : Âlim. Suhan-ver $ : Edip, şâir
VER
(Osmanlı Dönemi) (-) f. "Sahib, mâlik; anlamlarına gelir ve birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Dâniş-ver Âlim. Suhan-ver Edip, şâir
English - Turkish

Definition of veren in English Turkish dictionary

ver
(Bilgisayar) sürüm

Bu sözlük en son sürüm değil. - This dictionary isn't the most recent version.

Bu kitabın hem sert hem de yumuşak kapak sürümleri mevcuttur. - The book is available in both hard and soft-cover versions.

elini veren kolunu kaptırır
(Atasözü) Give an inch and they'll take a mile
kiraya veren
leaser
veren
Favorites