Ben az önce bu MP3 çaların en son sürümünü satın aldım.
- I just bought the latest version of this MP3 player.
Bu sözlük en son sürüm değil.
- This dictionary isn't the most recent version.
I am very happy to see you.
- I'm very glad to see you.
I am very happy to see you.
- I'm very happy to see you.
Give it to me, please.
- Onu bana ver, lütfen.
I think I'm gonna sneeze. Give me a tissue.
- Sanırım hapşıracağım... Bana bir mendil ver.
The export of arms was not allowed.
- Silah ihracatına izin verilmedi.
Our negotiations to lower export taxes suffered a big setback.
- İhracaat vergilerini düşürme müzakerelerimiz büyük bir başarısızlıkla sonuçlandı..
Thus, the ethical issue remains: Should cigarette makers be allowed to target global markets?
- Bu yüzden, etik sorun devam ediyor: sigara üreticilerine hedef küresel pazarlara izin verilmeli mi?
I voted for the bond issue.
- Tahvil ihracı lehinde oy verdim.
Parents have a prior right to choose the kind of education that shall be given to their children.
- Ana baba, çocuklarına verilecek eğitim türünü seçmek hakkını öncelikle haizdirler.
Allen was given a problem that was impossible to solve.
- Allen'e çözülmesi imkânsız bir problem verilmişti.
I cannot render a judgment on that.
- Bu konuda bir karar veremiyorum.
He responded by giving the OK gesture.
- EVET işareti vererek yanıtladı.
Recently, they have not been giving her her paycheck on time.
- Son zamanlarda, ona maaş çekini zamanında vermiyorlar.
She gave him a clock.
- O, ona bir saat verdi.
My uncle gave him a present.
- Amcam ona bir hediye verdi.
I took it for granted that she would agree with me.
- Bana katılmayacağına hiç ihtimal vermemiştim.
He'll be granted American citizenship.
- Ona Amerikan vatandaşlığı verilecek.
The college bestowed an honorary degree on him.
- Üniversite ona fahri doktora unvanı verdi.
The manager bestowed a trophy on him.
- Müdür ona bir kupa verdi.
He'll be granted American citizenship.
- Ona Amerikan vatandaşlığı verilecek.
Lincoln granted liberty to slaves.
- Lincoln kölelere özgürlük verdi.
The people crowded round the injured man, but they made way for the doctor when he reached the scene of the accident.
- İnsanlar yaralı adamın etrafına toplandılar fakat doktor olay yerine yaklaştığında ona yol verdiler.
She did not decide to be a singer until she reached the age of twenty.
- O yirmi yaşına ulaşıncaya kadar bir şarkıcı olmaya karar vermedi.