Ben az önce bu MP3 çaların en son sürümünü satın aldım.
- I just bought the latest version of this MP3 player.
Bu kitabın hem sert hem de yumuşak kapak sürümleri mevcuttur.
- The book is available in both hard and soft-cover versions.
I am very happy to see you.
- I'm very glad to see you.
I am very happy to see you.
- I'm very happy to see you.
Give me something to do.
- Bana yapacak bir şey ver.
I will give you this book.
- Bu kitabı sana vereceğim.
That's not very reassuring.
- O çok güven verici değil.
That was very reassuring.
- O çok güven vericiydi.
My father won't allow me to keep a dog.
- Babam benim köpek bakmama izin vermez.
Talking in the library is not allowed.
- Kütüphanede konuşmaya izin verilmiyor.
Mary terminated our friendship.
- Mary dostluğumuza son verdi.
Our negotiations to lower export taxes suffered a big setback.
- İhracaat vergilerini düşürme müzakerelerimiz büyük bir başarısızlıkla sonuçlandı..
The export of arms was not allowed.
- Silah ihracatına izin verilmedi.
I voted for the bond issue.
- Tahvil ihracı lehinde oy verdim.
I give you five minutes to resolve this issue.
- Sana bu problemi çözmen için beş dakika veriyorum.
Fahrenheit is a German inventor who invented the thermometer. At the same time, his name is given to a unit of temperature.
- Fahrenheit, termometreyi bulan Alman bir mucittir. Aynı zamanda onun ismi bir sıcaklık birimine verilmiştir.
Food and blankets were given to the refugees.
- Yiyecekler ve battaniyeler mültecilere verildi.
I cannot render a judgment on that.
- Bu konuda bir karar veremiyorum.
He responded by giving the OK gesture.
- EVET işareti vererek yanıtladı.
Television is a very important medium for giving information.
- Televizyon bilgi vermek için çok önemli bir araçtır.
My uncle gave him a present.
- Amcam ona bir hediye verdi.
My uncle gave me a present.
- Amcam bana bir hediye verdi.
We were granted the privilege of fishing in this bay.
- Bize bu koyda özel balık tutma izni verildi.
The college granted him a scholarship.
- Üniversite ona bir burs verdi.
That's a real strongman, bestow upon him a goblet of wine!
- Gerçek güçlü bir adam, ona bir kadeh şarap ver!
The college bestowed an honorary degree on him.
- Üniversite ona fahri doktora unvanı verdi.
If we place an order for more than 20 units, would you reduce the price?
- 20 kişiden fazla sipariş verirsek, fiyatta indirim yapıyor musunuz?
Lincoln granted liberty to slaves.
- Lincoln kölelere özgürlük verdi.
He'll be granted American citizenship.
- Ona Amerikan vatandaşlığı verilecek.
Tom thought about reaching for his gun, but decided not to.
- Tom silahına davranmayı düşündü fakat yapmamaya karar verdi.
The people crowded round the injured man, but they made way for the doctor when he reached the scene of the accident.
- İnsanlar yaralı adamın etrafına toplandılar fakat doktor olay yerine yaklaştığında ona yol verdiler.