ver-

listen to the pronunciation of ver-
English - Turkish

Definition of ver- in English Turkish dictionary

<span class="word-self">verspan>
(Bilgisayar) sürüm

Tatoeba'nın yeni sürümünü görmeye çok sabırsızlanıyorum. - I'm very impatient to see the new version of Tatoeba.

Eski sürümleri kontrol edin. - Check for old versions.

firmware <span class="word-self">verspan>
(Bilgisayar) ürün bilgisi sürümü
Turkish - Turkish

Definition of ver- in Turkish Turkish dictionary

A'<span class="word-self">VERspan>
(Osmanlı Dönemi) Tek gözlü. Bir gözü kör. Yek-çeşm.Âhirzamanda gelecek Süfyan adındaki bir zâlimden "Aver" diye rivayetlerde bahsedilmesi, sadece dünyayı görecek bir gözü olduğu ve âhireti görecek imân gözünün olmadığından kinayedir
<span class="word-self">VERspan>
(Osmanlı Dönemi) f. "Sahib, mâlik; anlamlarına gelir ve birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Dâniş-ver $ : Âlim. Suhan-ver $ : Edip, şâir
<span class="word-self">VERspan>
(Osmanlı Dönemi) (-) f. "Sahib, mâlik; anlamlarına gelir ve birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Dâniş-ver Âlim. Suhan-ver Edip, şâir
<span class="word-self">VERspan>'A
(Osmanlı Dönemi) Korkaklık, havf
Turkish - English

Definition of ver- in Turkish English dictionary

yol <span class="word-self">verspan>
Yield
boş <span class="word-self">verspan>
Forget it!/Never mind!
al gülüm <span class="word-self">verspan> gülüm
give and take
<span class="word-self">verspan>
give

Fahrenheit is a German inventor who invented the thermometer. At the same time, his name is given to a unit of temperature. - Fahrenheit, termometreyi bulan Alman bir mucittir. Aynı zamanda onun ismi bir sıcaklık birimine verilmiştir.

I think I'm gonna sneeze. Give me a tissue. - Sanırım hapşıracağım... Bana bir mendil ver.

bilgi <span class="word-self">verspan>
(Bilgisayar) get info
cevap <span class="word-self">verspan>
come in
grup adı <span class="word-self">verspan>
(Bilgisayar) create names
güven <span class="word-self">verspan>
reassuring

That sounds reassuring. - O güven verici görünüyor.

The first paragraph is reassuring. - İlk paragraf güven vericidir.

hizmet <span class="word-self">verspan>
service
izin <span class="word-self">verspan>
(Bilgisayar) allow

My father won't allow me to keep a dog. - Babam benim köpek bakmama izin vermez.

Allow me to introduce Mayuko to you. - Mayuko'yu sana tanıtmama izin ver.

izin <span class="word-self">verspan>
(Bilgisayar) allow cookie
lezzet <span class="word-self">verspan>
flavour
liste <span class="word-self">verspan>
(Bilgisayar) export list
son <span class="word-self">verspan>
(Bilgisayar) dismiss
son <span class="word-self">verspan>
(Bilgisayar) terminate

Mary terminated our friendship. - Mary dostluğumuza son verdi.

<span class="word-self">verspan>
(Bilgisayar) export

Our negotiations to lower export taxes suffered a big setback. - İhracaat vergilerini düşürme müzakerelerimiz büyük bir başarısızlıkla sonuçlandı..

The export of arms was not allowed. - Silah ihracatına izin verilmedi.

<span class="word-self">verspan>
(Bilgisayar) issue

I voted for the bond issue. - Tahvil ihracı lehinde oy verdim.

I can't answer this question. I don't know anything about those issues. - Ben bu soruya cevap veremem. Bu konular hakkında hiçbir şey bilmiyorum.

<span class="word-self">verspan>
(Bilgisayar) export as
<span class="word-self">verspan> bana
(Argo) gimme
<span class="word-self">verspan> yansın etme
tirade
<span class="word-self">verspan>
{f} given

Parents have a prior right to choose the kind of education that shall be given to their children. - Ana baba, çocuklarına verilecek eğitim türünü seçmek hakkını öncelikle haizdirler.

Fahrenheit is a German inventor who invented the thermometer. At the same time, his name is given to a unit of temperature. - Fahrenheit, termometreyi bulan Alman bir mucittir. Aynı zamanda onun ismi bir sıcaklık birimine verilmiştir.

<span class="word-self">verspan>
{f} rendering
<span class="word-self">verspan>
render

I cannot render a judgment on that. - Bu konuda bir karar veremiyorum.

<span class="word-self">verspan>
{f} giving

The object flew away to the south, giving out flashes of light. - Nesne, yanıp sönen ışıklar vererek, güneye doğru uçtu.

Any man who can drive safely while kissing a pretty lady is simply not giving the kiss the attention it deserves. - Güzel bir bayanı öperken güvenle araba sürebilen bir sürücü sadece öpücüğe hakettiği ilgiyi vermiyordur.

<span class="word-self">verspan>
gave

My uncle gave me a present. - Amcam bana bir hediye verdi.

My uncle gave him a present. - Amcam ona bir hediye verdi.

<span class="word-self">verspan>
{f} grant

Lincoln granted liberty to slaves. - Lincoln kölelere özgürlük verdi.

We were granted the privilege of fishing in this bay. - Bize bu koyda özel balık tutma izni verildi.

<span class="word-self">verspan>
brought forth
<span class="word-self">verspan>
mete out
<span class="word-self">verspan>
favour with
<span class="word-self">verspan>
bestow

That's a real strongman, bestow upon him a goblet of wine! - Gerçek güçlü bir adam, ona bir kadeh şarap ver!

The college bestowed an honorary degree on him. - Üniversite ona fahri doktora unvanı verdi.

<span class="word-self">verspan>
bring forth
bana biraz zaman <span class="word-self">verspan>
give me some time
bana cevap <span class="word-self">verspan>
answer me
bana cevap <span class="word-self">verspan>
give me an answer
emniyet <span class="word-self">verspan>
given safety
haber <span class="word-self">verspan>!
notice!
sipariş <span class="word-self">verspan>
place an order

If we place an order for more than 20 units, would you reduce the price? - 20 kişiden fazla sipariş verirsek, fiyatta indirim yapıyor musunuz?

su <span class="word-self">verspan>
water
<span class="word-self">verspan>
granted

The college granted him a scholarship. - Üniversite ona bir burs verdi.

I took it for granted that she would agree with me. - Bana katılmayacağına hiç ihtimal vermemiştim.

çocuğa iş <span class="word-self">verspan> sonra peşinden git
(Atasözü) Call a dog and bark yourself
adres <span class="word-self">verspan>
give address
bana <span class="word-self">verspan>
(Argo) gimme (give me)
form görünümüne izin <span class="word-self">verspan>
(Bilgisayar) allow form view
gözetle, belirle, karar <span class="word-self">verspan> ve işlet
(Askeri) observe, orient, decide, act
haber <span class="word-self">verspan>!
(Konuşma Dili) Give me the lowdown on ...!/Give me the news about ...!
haram helal <span class="word-self">verspan> Allahım, garip kulun yer Allahım
(Konuşma Dili) He will make a profit from anything, with no regard for right and wrong
ilave olarak <span class="word-self">verspan>
thrown in
karar <span class="word-self">verspan>, tespit et, teslim et ve değerlendir
(Askeri) decide, detect, deliver, and assess
kişi <span class="word-self">verspan> yer adlarının uydurulduğu roman
roman a clef
<span class="word-self">verspan>
seise
<span class="word-self">verspan>
favourwith
<span class="word-self">verspan>
reach

She did not decide to be a singer until she reached the age of twenty. - O yirmi yaşına ulaşıncaya kadar bir şarkıcı olmaya karar vermedi.

The people crowded round the injured man, but they made way for the doctor when he reached the scene of the accident. - İnsanlar yaralı adamın etrafına toplandılar fakat doktor olay yerine yaklaştığında ona yol verdiler.

<span class="word-self">verspan>
cede
<span class="word-self">verspan> parayı götür ürünü
(Ticaret) cash-and-carry
yol <span class="word-self">verspan> çizgisi
give way line