Tatoeba'nın yeni sürümünü görmeye çok sabırsızlanıyorum.
- I'm very impatient to see the new version of Tatoeba.
Eski sürümleri kontrol edin.
- Check for old versions.
I am very happy to see you.
- I'm very glad to see you.
I am very happy to see you.
- I'm very happy to see you.
The export of arms was not allowed.
- Silah ihracatına izin verilmedi.
Our negotiations to lower export taxes suffered a big setback.
- İhracaat vergilerini düşürme müzakerelerimiz büyük bir başarısızlıkla sonuçlandı..
I can't answer this question. I don't know anything about those issues.
- Ben bu soruya cevap veremem. Bu konular hakkında hiçbir şey bilmiyorum.
I voted for the bond issue.
- Tahvil ihracı lehinde oy verdim.
I think I'm gonna sneeze. Give me a tissue.
- Sanırım hapşıracağım... Bana bir mendil ver.
Give it to me, please.
- Onu bana ver, lütfen.
We tried to figure out the problem our professor had given us, but it seemed confusing.
- Profesörün bize verdiği problemi çözmeye çalıştık fakat karışık görünüyordu.
Allen was given a problem that was impossible to solve.
- Allen'e çözülmesi imkânsız bir problem verilmişti.
I cannot render a judgment on that.
- Bu konuda bir karar veremiyorum.
The object flew away to the south, giving out flashes of light.
- Nesne, yanıp sönen ışıklar vererek, güneye doğru uçtu.
Television is a very important medium for giving information.
- Televizyon bilgi vermek için çok önemli bir araçtır.
My uncle gave him a present.
- Amcam ona bir hediye verdi.
I took one, and gave the other apples to my little sister.
- Birini ben aldım, diğer elmaları ise küçük kız kardeşime verdim.
He'll be granted American citizenship.
- Ona Amerikan vatandaşlığı verilecek.
Lincoln granted liberty to slaves.
- Lincoln kölelere özgürlük verdi.
The college bestowed an honorary degree on him.
- Üniversite ona fahri doktora unvanı verdi.
The manager bestowed a trophy on him.
- Müdür ona bir kupa verdi.
Lincoln granted liberty to slaves.
- Lincoln kölelere özgürlük verdi.
He'll be granted American citizenship.
- Ona Amerikan vatandaşlığı verilecek.
Tom thought about reaching for his gun, but decided not to.
- Tom silahına davranmayı düşündü fakat yapmamaya karar verdi.
The people crowded round the injured man, but they made way for the doctor when he reached the scene of the accident.
- İnsanlar yaralı adamın etrafına toplandılar fakat doktor olay yerine yaklaştığında ona yol verdiler.
The first paragraph is reassuring.
- İlk paragraf güven vericidir.
That sounds reassuring.
- O güven verici görünüyor.
You are not allowed to violate the rules.
- Size kuralları ihlal etmek için izin verilmez.
Allow me to introduce Mayuko to you.
- Mayuko'yu sana tanıtmama izin ver.
Mary terminated our friendship.
- Mary dostluğumuza son verdi.
If we place an order for more than 20 units, would you reduce the price?
- 20 kişiden fazla sipariş verirsek, fiyatta indirim yapıyor musunuz?