vend

listen to the pronunciation of vend
English - Turkish
işportacı
seyyar satıcı
sat

Tom'un otomattan bir içecek satın almak için yeterli bozuk parası yoktu. - Tom didn't have enough change to buy a drink from the vending machine.

Tom Japonya'yı ziyaret ettiğinde her yerde otomatik satış makinaları gördü. - Tom saw vending machines everywhere when he visited Japan.

satmak
işportada satmak
satıcılık yapmak
{f} işportacılık yapmak
vender
{i} işportacı
sell
vermek
vender
(Ticaret) bayi
sell
sat

Ben çevrimiçi giysi satarım. - I sell clothing online.

O, eczanede ilaç satıyor. - She sells medicine in the pharmacy.

sell
oyun

Oyuncak satıcısı çok samimiydi. - The toy seller was very friendly.

O oyuncak çok satılıyor. - That toy is selling like hot cakes.

sell
dalavere
sell
alıcı bulmak
sell
inandırmak
sell
yutturmak
vender
bkz.vendor
sell
{f} kabul ettirmek: He
sell
{f} aldatmak
sell
sell like wildfire çok satılmak
sell
{f} kazıklamak
sell
sell off her şeyi
sell
kapışılmak
sell
{f} sattırmak
sell
{f} ele vermek
sell
{f} satılmak
sell
dili beğendirmek
sell
satışıyle meşgul olmak
vender
{i} satış makinesi
vender
{i} satıcı
vender
i., bak. vendor
English - English
vend
Favorites