Since the accident, Tom has given up hope of becoming a professional dancer.
- Tom, kazadan beri profesyonel bir dansçı olma umudundan vazgeçti.
Tom has all but given up.
- Tom neredeyse vazgeçti.
They gave up their plan to climb Mt. Fuji.
- Fuji Dağına tırmanma planlarından vazgeçtiler.
I tried to do my homework, but I didn't really know how to do it, so I gave up.
- Ev ödevimi yapmaya çalıştım, fakat nasıl yapacağımı gerçekten bilmiyordum, bu yüzden vazgeçtim.
It seems unlikely that any society could completely dispense with myths.
- Herhangi bir toplumun efsanelerinden tamamen vazgeçebilmesi olası görünmüyor.
I cannot dispense with this dictionary.
- Bu sözlükten vazgeçemem.
The king was forced to abdicate.
- Kral tahttan vazgeçmeye zorlandı.
He renounced the ownership of the land.
- Arazinin mülkiyetinden vazgeçti.
The Japanese people have renounced war.
- Japon halkı savaştan vazgeçti.
He is too proud to give up.
- O vazgeçemeyecek kadar çok gururludur.
Never give up till the very end.
- Tam sonuna kadar vazgeçme.
Tom had to forgo his morning swim, on account of it being too cold.
- Tom çok soğuk olduğu için sabah yüzmesinden vazgeçmek zorunda kaldı.