Definition of var in Turkish English dictionary
- (çoğul) there are
- available
Is there a room available for tonight?
- Bu gece için mevcut bir oda var mı?
Is there a tour guide available?
- Müsait bir tur rehberi var mı?
- (tekil) there is
- existing, in existence
- used to indicate a willingness to participate in something: Ben varım. Count me in!/I'm willing to do it./I'm with you
- one's all, everything one has: Bütün varını bu işe harcadı. He put his heart and soul into this job
- present, in attendance; at hand, available
- existent, available, present; there is/are; (saatlerde) to; possessions, belongings
- there
There is a clock on the wall.
- Duvarda bir saat var.
In theory, there is no difference between theory and practice. But, in practice, there is.
- Teoride, teori ve pratik arasında hiçbir fark yoktur. Fakat pratikte, var.
- there is/are
- belongings
Tom lost all his belongings.
- Tom tüm varlıklarını kaybetti.
- time to
He needed more time to complete the task.
- Görevi tamamlamak için daha fazla zamana ihtiyacı vardı.
Although the pressure of studying at the University of Cambridge is very high, many students still have time to go out and have fun.
- Cambridge Üniversitesi'nde öğrenim zorluğu çok yüksek olmasına rağmen, çok sayıda öğrencinin hâlâ dışarı çıkmak ve eğlenmek için zamanı var.
- possessions
Sami left all of his possessions behind.
- Sami bütün varlıklarını geride bıraktı.
- (Bilgisayar) exists
Tom believes that life exists on other planets.
- Tom, diğer gezegenlerde yaşamın var olduğuna inanmaktadır.
God exists, but he forgot the password.
- Tanrı var ama şifreyi unutmuş.
- existent
Thinking about the universe always gives me an existential crisis.
- Evren hakkında düşünmek bende her zaman varoluşsal bir kriz yaratır.
Tom is having an existential crisis.
- Tom varoluşsal bir kriz geçiriyor.
- there are
There are few sites in the Tatar language on the Internet.
- İnternette Tatar dilinde çok az site vardır.
There are few bookstores in this area.
- Bu bölgede çok az kitapçı var.
- there is
There is a church at the back of my house.
- Evimin arkasında bir kilise var.
There is a clock on the wall.
- Duvarda bir saat var.
- get in
I'll get in touch with you as soon as I arrive.
- Varır varmaz seninle temas kuracağım.
How did you get inside? Do you have a key?
- İçeri nasıl girdin? Anahtarın var mı?
- in there
Is there something in there?
- Orada bir şey var mı?
There's somebody in there.
- Orada içeride biri var.
- theres
- is there
Is there a flight in the afternoon?
- Öğleden sonra bir uçuş var mı?
Excuse me, is there a toilet nearby?
- Affedersiniz, yakında bir tuvalet var mı?
- to
- var olmak
- exist
- var olan
- {s} substantial
- var olmak
- be
- var olan
- existing
Keeping existing clients is just as important as finding new ones.
- Var olan müşterileri korumak, yenilerini bulmak kadar önemlidir.
- var olmak
- appear
- var olmak
- obtain
- var olmak
- 1. to exist. 2. to come into existence
- var (zaman)
- time to
- var olmak
- to be
- var olmak
- be there
- var mi
- There
- var mı
- Do you have
- var mısın
- Are you
- var ol
- be
- var yok
- There are no
- Var ol!
- May you live long!
- var etmek
- to create
- var etmek
- generate
- var etmek
- to bring (something) into existence, create
- var gücüyle
- with all his might
- var gücüyle
- with might and main
- var gücüyle
- with all one's strength
- var gücüyle
- amain
- var gücüyle
- up against the wall
- var gücüyle
- with one's back to the wall
- var gücüyle çalışmak
- pull out all the stops
- var kuvvetiyle
- with all his might
- var mı bana yan bakan
- Who dares to say me nay?
- var mısın
- (Konuşma Dili) Will you?/How about it?
- var ne bilsin yok halinden
- (Atasözü) A rich person can't really appreciate what it's like to be poor
- var ol
- Good for you!/Well done!/Bravo!
- var olan
- existent
- var olan
- in being
- var olma
- entia
- var olma
- continued existance
- var olma
- ens
- var olma
- existing
- var olma
- corporeity
- var olmak
- to exist, to be
- var olmak
- consist
- var olmak
- endure
- var olmak
- subsist
- var olmak
- come into being
- var olmama
- nonentity
- var olmama
- nonexistence
- var olmayan
- nonexistent
Love is blind, but jealousy can see even nonexistent things.
- Aşk kördür ama kıskançlık var olmayan şeyleri bile görebilir.
- var olsun, yerinde olsun
- (Konuşma Dili) I wish him well, nevertheless I'm glad I don't have to see too much of him
- var yok approximately, about, close to: Ali beş yaşında var yok
- I'd say Ali's close to five years old
- ne var ne yok
- what's up?
- ne var ki
- but
- Ne alakası var
- What's the connection?, What's it got to do with it?
- doğuştan var olan
- instinctive
- ismen var olan
- nominal
- mahzuru var mı
- do you mind?
- ne var
- What's the matter
- sakıncası var mı
- do you mind?
- başımın üstünde yerin var
- (Ev ile ilgili) by all means you can stay
- başımın üstünde yerin var
- (Ev ile ilgili) you are most welcome
- başımın üstünde yerin var
- (Ev ile ilgili) by all means you can stay in here
- başımın üstünde yerin var
- (Ev ile ilgili) latch string is always out
- başımın üstünde yerin var
- (Ev ile ilgili) you are more than welcome
- başımın üstünde yerin var
- (Ev ile ilgili) you are always welcome here
- dosya var
- (Bilgisayar) file exists
- elde var bir
- carry one
- elimde var
- yes, on hand
- sizde var mı?
- do you have?
- uykum var
- i'm sleepy
- var etmek
- (deyim) bring into being
- var etmek
- create
- var etmek
- (deyim) bring into existence
- var olma
- presence
- var olma
- availability
- zaten var
- (Bilgisayar) already exists
- var olan
- existential
- var olmak
- come to being
- var olmak
- occur
- boş yer var
- Vacancy
- Beterin beteri var
- (Atasözü) Nothing so bad but might have been worse
- Bir elin nesi var iki elin sesi var
- (Atasözü) Many hands make light work
- Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı var
- (Atasözü) A miss is as good as a mile
- bir elin nesi var iki elin sesi var.
- (Atasözü) Four eyes are better than two
- gidipte dönememek dönüpte bulamamak var
- (deyim) there is going but not turning back and yet there is turning back but not finding you
- ilgisi var
- has to do
- armutun sapı var, üzümün/kirazın çöpü var demek
- to find a fault in everything
- bir elin nesi var iki elin sesi var
- two heads are better than one
- var etmek
- call into being