vaiz

listen to the pronunciation of vaiz
Turkish - English
{i} preacher

Vanity of vanities, saith the Preacher, vanity of vanities; all is vanity. - Her şey boş, bomboş, bomboş!” diyor Vaiz.

She listened to the young preacher's sermon. - O, genç vaizin vaazını dinledi.

{i} sermon

She listened to the young preacher's sermon. - O, genç vaizin vaazını dinledi.

The preacher gave a beautiful sermon. - Vaiz güzel bir vaaz verdi.

(kötü) pulpiteer
pulpit orator
preacher; cheplain
clergyman
minister
chaplain
predicant
devil dodger
Islam preacher
discourse
parson
preacher man
clerical
curate
cleric
vaiz niteliğinde olan
predicatory
vaizler
preachers
ataması yapılmamış belgeli vaiz
licentiate
gezici vaiz
evangelist

Many of Tom's friends think he'll likely become an evangelist. - Tom'un arkadaşlarının çoğu onun muhtemelen bir gezici vaiz olacağını düşünüyor.

metodist vaiz
ranter
yüksekten atan vaiz
tub-thumper
Turkish - Turkish
Cami, mescit vb. yerlerde Kur'an'dan, hadis kitaplarından örnek getirerek dinî konuşmalar yapan kimse
Cami, mescit vb. yerlerde Kur'an'dan, hadis kitaplarından örnek getirerek dinî konuşmalar yapan kimse: "Bir gün camide vaiz bir şey hikâye etmişti."- A. Ş. Hisar
öğütçü
VAİZ
(Hukuk) Dinsel; evlerde dinsel öğüt veren kimse
VÂİZ
(Osmanlı Dönemi) Nasihat veren. Dinî mes'eleler üzerinde öğüt veren.Ben vâizleri dinledim. Nasihatları bana tesir etmedi. Düşündüm. Kasavet-i kalbimden başka üç sebep buldum: Birincisi: Zaman-ı hâzırayı zaman-ı sâlifeye kıyas ederek yalnız tasvir-i müddeâyı parlak ve mübalâğalı gösteriyorlar. Tesir ettirmek için; isbat-ı müddea ve müteharri-i hakikatı ikna' lâzım iken ihmal ediyorlar.İkincisi: Bir şeyi tergib veya terhib etmekle ondan daha mühim şeyi tenzil edeceklerinden muvazene-i Şeriatı muhafaza etmiyorlar.Üçüncüsü: Be
vaiz
Favorites