Definition of uzun uzun in Turkish English dictionary
- at length
The prime minister spoke about the financial crisis at length.
- Başbakan uzun uzun mali kriz hakkında konuştu.
- For a long time
He went on at length about his supposed qualifications.
- At last, finally
How long I slept I cannot tell, for I had nothing to guide me to the time, but woke at length, and found myself still in darkness.
- in a lengthy or prolix manner; "the argument went on lengthily"; "she talked at length about the problem"
- in a long manner, extendedly
- after a long period of time or an especially long delay; "at length they arrived"
- uzun
- long
I want to stay here longer.
- Burada daha uzun kalmak istiyorum.
They have lived here for a long time.
- Onlar uzun süredir burada yaşıyor.
- uzun öğüt
- lecture
- uzun uzun dert yanma
- an Iliad of woes
- uzun uzun düşünmek
- ruminate
- uzun uzun düşünmek
- to ponder, to think about
- uzun uzun konuşmak
- have a good long talk
- uzun boylu
- tall
He is taller than his father.
- O, babasından daha uzun boyludur.
You are taller than she.
- Sen ondan daha uzun boylusun.
- uzun vadede
- in the long run
- daha uzun yaşamak
- outlive
- uzun boylu ve zayıf
- gangling
- uzun olma
- lengthiness
- uzun süren
- protracted
Because of the protracted depression, many workers are unemployed.
- Uzun süren depresyondan dolayı birçok işçi işsiz.
- uzun uzadıya düşünmek
- mull over
- uzun ömürlü
- long-lasting
Usually, seagulls make long-lasting couples.
- Deniz martıları genellikle uzun ömürlü çiftler oluştururlar.
- uzun ömürlü
- perennial
- araç uzun farları
- (Biyoloji) automotive high beam lights
- araç uzun farı
- (Biyoloji) automotive high beam light
- araç uzun ve kısa farları
- (Biyoloji) automotive high and low beam lights
- boyu eninden uzun
- oblong
- dili uzun
- impudent
- dili uzun
- insolent
- en uzun
- lengthiest
- uzun
- elongated
- uzun
- slash
- uzun
- taller
You are taller than she.
- Siz ondan daha uzun boylusunuz.
You are taller than she.
- Sen ondan daha uzun boylusun.
- uzun
- (Gıda) chronic
- uzun
- slender
Mary was a tall slender young woman with dark hair.
- Mary koyu saçlı uzun ince bir genç kadındı.
She was a tall, slender blonde.
- O, bir uzun ince sarışındı.
- uzun atış
- long shot
- uzun bank
- pew
- uzun bir süre
- quite a while
- uzun bir süre
- (deyim) a month of sundays
- uzun boylu
- tali
- uzun bölme
- (Bilgisayar) long division
- uzun dalga
- longwave
- uzun dönem
- long-range
- uzun dönem
- (Ticaret) long-term
Three long-term inmates of the state penitentiary have just escaped.
- Devlet ceza evinden üç uzun dönem mahkum kaçtı.
There is a lack of long-term vision for Europe.
- Avrupa için uzun dönemli bir vizyon eksikliği var.
- uzun dönem
- long-run
- uzun etek
- (Tekstil) maxi skirt
- uzun far
- (Biyoloji) high beam light
- uzun far
- (Otomotiv) main beam
- uzun farlar
- (Biyoloji) high beam lights
- uzun film
- feature
- uzun hamle
- (Askeri) long lunge
- uzun hava
- (Muzik) unmetered folk song
- uzun havlı
- (Tekstil) high pile
- uzun hece
- (Dilbilim) long syllable
- uzun hüzme
- (Otomotiv) high beam
- uzun kenar
- long side
- uzun kenar
- (Bilgisayar) long edge
- uzun kesik
- slash
- uzun kol
- (Tekstil) long sleeve
- uzun konuşmak
- jaw
- uzun liste
- long list
- uzun mesele
- a far cry
- uzun putrel
- boom
- uzun rot
- tie rod
- uzun rot
- track rod
- uzun rot
- (Otomotiv) drag link
- uzun saat
- (Bilgisayar) long time
- uzun soluklu
- (Ticaret) secular
- uzun soluklu
- long-running
- uzun süre
- a long time
The room has been empty for a long time.
- Oda uzun süredir boş.
Tom has lived in Boston for a long time.
- Tom uzun süredir Boston'da yaşamaktadır.
- uzun süre
- long period of time
- uzun tarih
- (Bilgisayar) long date
- uzun tire
- (Bilgisayar) dash
- uzun tire
- (Bilgisayar) en-dash
- uzun tire
- (Bilgisayar) em-dash
- uzun tire
- (Bilgisayar) em dash
- uzun ufuk
- (Askeri) long horizon
- uzun uyku
- (Bilgisayar) hibernate
- uzun vade
- (Ticaret) long term
- uzun yaşam
- longevity
- uzun yol
- long-distance
- uzun zaman önce
- (Bilgisayar) long time ago
- uzun çalma
- (Bilgisayar) long play
- uzun çekim
- long shot
- uzun çekme
- (Bilgisayar) long haul
- uzun çizgi
- (Askeri) longline
- uzun çizgi
- (Bilgisayar) long dash
- uzun çorap
- stocking
- uzun çubuk
- (Bilgisayar) spacebar
- uzun ömür
- longevity
- uzun ömürlü
- hardwearing
- uzun ömürlü
- long life
He won't live a long life.
- O, uzun ömürlü olmayacak.
- uzun ömürlü
- long-life
- uzun ömürlü
- long-lived
- uzun ünlü
- (Dilbilim) long vowel
- çok uzun süre
- aeon
- "Galaxy" adıyla tanınan uzun mesafeli, geniş gövdeli askeri nakliye uçağı
- (Askeri) Galaxy
- ne kadar uzun
- how long
How long is the bridge?
- Köprü ne kadar uzunluktadır?
How long is this pencil?
- Bu kalem ne kadar uzundur?
- uzun elbise
- robe
He was wearing long robes.
- Uzun elbiseler giymişti.
- -uzun boylu
- -Tall
- ...den uzun bir süredir
- for more than
- aceleci ve uzun boylu adam
- impatient and the tall man
- eli uzun olmak
- to be fingered
- ensesi uzun ve kalın olan kimse
- The neck is long and thick one
- sacda pişirilen bir tür uzun pide
- a type of flat bread baked in long hair
- uzun boyunlu (adam
- long neck Man
- uzun boyunlu kadın
- long-necked women
- uzun cümle kür
- KALEM YAZI YAZMAK İÇİN KULLANILIR
- uzun kirpikli
- long-ciliated
- uzun kuyruk
- long tail
- uzun lafın ksası
- To make a long story short
- uzun lifli
- long fiber
- uzun süreli
- sustained
- uzun süreli
- Long-term
It may be easier to get a long-term visa if your spouse is a citizen.
- Eğer eşiniz bir vatandaş ise uzun süreli bir vize almak daha kolay olabilir.
Long-term unemployment can be very frustrating and demoralising.
- Uzun süreli işsizlik çok sinir bozucu ve moral bozucu olabilir.
- uzun süren
- long lasting
- uzun süren
- enduring
- uzun yıllardan beri
- for many years
- uzun çizgi
- long lines
- uzun uzadıya/uzun
- at great length, in great detail