Definition of uzlaşmak in Turkish English dictionary
- come to terms
- compromise
Tom seems unwilling to compromise.
- Tom uzlaşmak için isteksiz görünüyor.
It's against my rules to compromise.
- Uzlaşmak benim kurallarıma aykırıdır.
- to come to an agreement, to make it up, to strike a bargain, to compromise
- settle with
- come to a mutual understanding
- compound
- covenant
- (for people) to come to an agreement, reach an understanding, or reconcile their differences
- come to an agreement
- strike a balance
- settle on
- close
- reconcile
- make it up
- cotton
- agree
- compromise by
- come to terms with
- reconcile with
- assent
- hold with
- strike a bargain
- agree upon
- make a deal
- patch
- meet half way
- uzlaşma
- reconciliation
Reconciliation among religions is the foundation of world peace.
- Dinler arasındaki uzlaşma dünya barışının temelidir.
- uzlaşma
- {i} compromise
Tom seems unwilling to compromise.
- Tom uzlaşmak için isteksiz görünüyor.
We tried to come to a compromise with them.
- Onlarla uzlaşmaya çalıştık.
- uzlaşma
- negotiation
After much negotiation, the two sides in the dispute reached a compromise.
- Görüşmelerden sonra iki taraf, anlaşmazlık konusunda bir uzlaşmaya vardılar.
- uzlaş
- reconcile
Dan and Linda reconciled.
- Dan ve Linda yeniden uzlaştı.
Sami and Layla decided to reconcile.
- Sami ve Leyla uzlaşmaya karar verdiler.
- uzlaşma
- settlement
- uzlaşma
- {i} reconciling
Sami had no intention of reconciling with Layla.
- Sami'nin Leyla ile uzlaşmak gibi bir niyeti yoktu.
- uzlaşma
- assent
- uzlaşma
- (Dilbilim) compatibility
- uzlaşma
- (Politika, Siyaset) consensus
- uzlaşma
- bargain
- uzlaşma
- (Kanun) settlement in pais
- uzlaş
- make a compromise
- uzlaş
- {f} reconciling
Sami had no intention of reconciling with Layla.
- Sami'nin Leyla ile uzlaşmak gibi bir niyeti yoktu.
- uzlaş
- compromise by
- uzlaş
- made a compromise
- uzlaşma
- understanding
- uzlaşma
- convention
- uzlaşma
- accordance
- uzlaşma
- arrangement
- uzlaşma
- mediatory
- uzlaşma
- reunification
- uzlaşma
- accord
- uzlaşma
- rapprochement
- uzlaşma
- reunion
- uzlaşma
- give and take
- uzlaşma
- (Hukuk) compromise, accommodation
- uzlaşma
- combine
- uzlaşma
- half measure
- uzlaşma
- accommodation
- uzlaşma
- agreement, accord, arrangement; understanding; compromise
- uzlaşma
- agreement
We need to come to an agreement.
- Uzlaşmamız gerekiyor.
Tom nodded his head to show his agreement.
- Tom uzlaşmasını göstermek için başını salladı.
- uzlaşma
- half way house