She is distantly related to him.
- O, ona uzaktan akrabadır.
Tom is distantly related to Mary.
- Tom Mary ile uzaktan ilgilidir.
The station is two meters away.
- İstasyon iki metre uzakta.
It is not far away from the hotel.
- O, otelden çok uzakta değildir.
He saw a light far away.
- O, uzakta bir ışık gördü.
He lives far away from my house.
- O benim evimden uzakta yaşar.
Please store in a cool and dry place, out of direct sunlight.
- Lütfen doğrudan güneş ışığından uzakta, serin ve kuru bir yerde saklayın.
With his mother out of the way, Duke was able to proceed with his plan to embezzle the money from the company.
- Yoldan uzakta bulunan annesi ile birlikte, Duke şirketinden zimmetine para geçirme planına devam edebildi.
On cloudy days, you can hear distant sounds better than in clear weather.
- Bulutlu günlerde, uzaktaki sesleri açık havadakilerden daha iyi duyarsın.
On a clear day, we can see Mt. Fuji in the distance.
- Hava açıkken Fuji dağını uzaktan görebiliriz.
I had already spotted him from afar.
- Onu zaten uzaktan görmüştüm.
The traveler saw a light from afar and rejoiced.
- Gezgin uzaktan bir ışık gördü ve sevindi.
Tom is staying at a hotel not too far from our downtown office.
- Tom bizim şehir ofisinden çok uzakta olmayan bir otelde kalıyor.
We're about three kilometers off shore.
- Biz kıyıdan yaklaşık 3 kilometre uzaktayız.
It is not far away from the hotel.
- O, otelden çok uzakta değildir.
Tom was living rent-free in a small house not too far from us.
- Tom bizden uzakta olmayan kirasız küçük bir evde yaşıyordu.
These pictures look better at a distance.
- Bu resimler uzakta daha iyi görünüyor.
Seen at a distance, the rock looked like a human face.
- Uzaktan bakıldığında, kaya, bir insan yüzü gibi görünüyordu.
There is a place not far off from here where we can use the phone.
- Telefon kullanabileceğimiz buradan uzakta olmayan bir yer var.
She heard a dog barking in the distance.
- O, uzakta bir köpek havlaması duydu.
Tom heard the temple bell in the distance.
- Tom uzaktaki tapınak çanını duydu.
Tom picked up the remote.
- Tom uzaktan kumandayı aldı.
Where's the remote control for the TV?
- TV için uzaktan kumanda nerede?
Tom lives in an apartment not far from my place.
- Tom benim yerimden uzakta olmayan bir apartmanda yaşıyor.
For many books, the covers are too far apart.
- Birçok kitap için, kapaklar çok uzaktadır.
I went all the way to see her only to find her away from home.
- Bütün yolu sadece onun evden uzakta olduğunu anlamak için yürüdüm.
That man was standing a little ways away, but he turned when he heard Tom shout.
- O adam biraz uzakta duruyordu fakat Tom'un bağırdığını duyunca geri döndü.
Education in distance.
She is distantly related to him.
- O, ona uzaktan akrabadır.
We can see distant objects with a telescope.
- Bir teleskopla uzak nesneleri görebiliriz.
The activists were last seen in a remote, forested corner of Brazil.
- Eylemciler en son Brezilya'nın uzak, ormanlık bir köşesinde görüldüler.
We sat talking about the remote past.
- Uzak geçmiş hakkında konuşarak oturduk.
How far away is the airport?
- Havaalanı ne kadar uzak?
An apple a day keeps the doctor away.
- Her gün bir elma, doktoru uzak tutar.
The story is set in Neuilly-on-the-Seine, a French town not far from Paris.
- Hikaye Neuilly -on-the -Seine'da sahnelenmiştir, Paris'ten çok uzak olmayan bir Fransız kasabası.
How far away is the airport?
- Havaalanı ne kadar uzak?
Other people are always off the point.
- Diğer insanlar her zaman konudan uzaklar.
Keep your hands off my bicycle.
- Ellerini bisikletimden uzak tut.
He came from far away.
- O, çok uzaklardan geldi.
How far away is the airport?
- Havaalanı ne kadar uzak?
There is a place not far off from here where we can use the phone.
- Telefon kullanabileceğimiz buradan uzakta olmayan bir yer var.
He who wants to travel the path of wisdom must not fear failure, for no matter how much progress he makes, his goal remains unattainably far off.
- Bilgelik yolunda yürümek isteyen hatadan korkmamalı, zira ne kadar çok gelişme yaparsa yapsın hiç önemi yok, onun amacı elde edilemeyecek kadar uzak kalır.
Tom lives in an apartment not far from my place.
- Tom benim yerimden uzakta olmayan bir apartmanda yaşıyor.
Tom and Mary are growing further and further apart.
- Tom ve Mary gittikçe birbirlerinden uzaklaşıyorlar.
Books can transport you to faraway lands, both real and imagined.
- Kitaplar sizi hem gerçek hem de hayali uzak memleketlere götürebilir.
Temperatures in the Arctic are rising 2 to 3 times faster than temperatures farther south.
- Kuzey kutup bölgesindeki sıcaklıklar uzak güneydeki sıcaklıklardan 2 ila 3 kat daha hızlı artıyor.
They moved farther away from the fire.
- Onlar yangından uzaklaştılar.
Keep out of the way, please.
- Yoldan uzak durun, lütfen.
I suggest you keep out of this.
- Bundan uzak durmanı öneririm.
I had already spotted him from afar.
- Onu zaten uzaktan görmüştüm.
The traveler saw a light from afar and rejoiced.
- Gezgin uzaktan bir ışık gördü ve sevindi.
I think it's highly unlikely that Tom will go bowling.
- Bence Tom'un bowlinge gideceği uzak ihtimal
It's very unlikely Tom knows how to play mahjong.
- Tom'un Çin dominosu oynamayı bildiği çok uzak ihtimal.
Our city is free from air pollution.
- Bizim şehrimiz hava kirliliğinden uzaktır.
Emergency exits must be kept free of blockages for public safety.
- Acil çıkış yolları, kamu güvenliği için tıkanıklıklardan uzak tutulmalıdır.
Nobody ever comes to see us in this out-of-the-way village.
- Bu uzak köyde hiç kimse asla bizi görmeye gelmez.
Fadil's job kept him removed from the outside world.
- Fadıl'ın görevi onu dış dünyadan uzak tuttu.
We can see distant objects with a telescope.
- Bir teleskopla uzak nesneleri görebiliriz.
I was a telemarketer for about a week.
- Ben yaklaşık bir hafta boyunca uzaktan pazarlamacıydım.
Tom is too far away to hear us.
- Tom bizi duyamayacak kadar çok uzakta.
We heard a shot not far away.
- Çok uzakta olmayan bir silah sesi duyduk.
He always stands aloof from the masses.
- O her zaman kitlelerden uzak duruyor.
Seen at a distance, the rock looks like a squatting human figure.
- Uzaktan bakıldığında, kaya, çömelen bir insan figürüne benziyor.
It happened that I saw my friend walking in the distance.
- Tesadüfen arkadaşımın uzakta yürüdüğünü gördüm.
Keep out of the way, please.
- Yoldan uzak durun, lütfen.
With his mother out of the way, Duke was able to proceed with his plan to embezzle the money from the company.
- Yoldan uzakta bulunan annesi ile birlikte, Duke şirketinden zimmetine para geçirme planına devam edebildi.
He looked back at us many times and walked away.
- O birçok kez bize doğru baktı ve uzaklaştı.
Tom got back in his car and drove away.
- Tom arabasına döndü ve uzaklaştı.
Please store in a cool and dry place, out of direct sunlight.
- Lütfen doğrudan güneş ışığından uzakta, serin ve kuru bir yerde saklayın.
You're wide of the mark.
- Sizin tahmin hedeften uzak.
Fadil's job kept him removed from the outside world.
- Fadıl'ın görevi onu dış dünyadan uzak tuttu.
They must be removed.
- Onlar uzaklaştırılmalı.