uzaklara

listen to the pronunciation of uzaklara
Turkish - English
far afield
wide
uzak
distant

Tom is distantly related to Mary. - Tom Mary ile uzaktan ilgilidir.

We can see distant objects with a telescope. - Bir teleskopla uzak nesneleri görebiliriz.

uzak
remote

She was born in a remote village in Nepal. - O, Nepal'de uzak bir köyde doğdu.

The activists were last seen in a remote, forested corner of Brazil. - Eylemciler en son Brezilya'nın uzak, ormanlık bir köşesinde görüldüler.

uzak
(İnşaat) away

How far away is the airport? - Havaalanı ne kadar uzak?

An apple a day keeps the doctor away. - Her gün bir elma, doktoru uzak tutar.

uzak
far

How far away is the airport? - Havaalanı ne kadar uzak?

He is far from perfect. - O mükemmel olmaktan uzaktır.

uzaklara dalıp gitmiş bakış
faraway look
uzaklara gitmek
to get off the subject
uzaklara kadar ulaşan
far reaching
uzaklara kadar ulaşan
far going
uzak
{s} off

Tom put his bags in the trunk, then hopped in the car and drove off. - Tom çantalarını bagaja koydu, sonra arabaya bindi ve arabayla uzaklaştı.

The island is about two miles off the coast. - Ada kıyıdan yaklaşık iki mil uzaklıktadır.

uzak
far away

It is not far away from the hotel. - O, otelden çok uzakta değildir.

How far away is the airport? - Havaalanı ne kadar uzak?

uzak
outlying
uzak
far off

Christmas isn't far off now. - Noel artık uzak değil.

There is a place not far off from here where we can use the phone. - Telefon kullanabileceğimiz buradan uzakta olmayan bir yer var.

uzak
far-off
uzak
apart

Tom and Mary are growing further and further apart. - Tom ve Mary gittikçe birbirlerinden uzaklaşıyorlar.

Tom found Mary an apartment not too far from where she works. - Tom, Mary'ye çalıştığı yerden çok uzak olmayan bir daire buldu.

uzak
faraway

Books can transport you to faraway lands, both real and imagined. - Kitaplar sizi hem gerçek hem de hayali uzak memleketlere götürebilir.

uzak
farther

They moved farther away from the fire. - Onlar yangından uzaklaştılar.

As I recall, Tom's house is a little farther in from the main road. - Hatırladığım kadarıyla, Tom'un evi ana yoldan biraz daha uzak.

uzak
improbable
uzak
out

I suggest you keep out of this. - Bundan uzak durmanı öneririm.

He hid his dictionary out of sight. - O, gözden uzak bir yere sözlüğünü sakladı.

uzak
beyond the reach of
uzak
afar

I had already spotted him from afar. - Onu zaten uzaktan görmüştüm.

The islet resembled a tortoise from afar. - Adacık uzaktan bir kaplumbağaya benziyordu.

uzak
unlikely

It's very unlikely Tom knows how to play mahjong. - Tom'un Çin dominosu oynamayı bildiği çok uzak ihtimal.

I think it's highly unlikely that Tom will go bowling. - Bence Tom'un bowlinge gideceği uzak ihtimal

uzak
free

Emergency exits must be kept free of blockages for public safety. - Acil çıkış yolları, kamu güvenliği için tıkanıklıklardan uzak tutulmalıdır.

You must keep this machine free from dust. - Bu makineyi tozdan uzak tutmalısınız.

uzak
(Askeri) deep
uzak
(Pisikoloji, Ruhbilim) distal
uzak
out-of-the-way

Nobody ever comes to see us in this out-of-the-way village. - Bu uzak köyde hiç kimse asla bizi görmeye gelmez.

uzak
a long way off
uzak
outside

Fadil's job kept him removed from the outside world. - Fadıl'ın görevi onu dış dünyadan uzak tuttu.

uzak
distance place
uzak
distent
uzak
off the beaten track
uzak
at a distance, faraway
uzak
tele

The invention of the telephone made it possible to communicate with people far away. - Telefonun icadı, uzak mesafelerdeki insanlarla haberleşmeyi mümkün hale getirdi.

You should watch television at a distance. - Televizyonu uzaktan izlemelisiniz.

uzak
out of reach
Uzak
remoteness
uzak
trap
uzak
from far
uzak
(someone) who has no talent at all for; (someone) who is unable to (do something)
uzak
standoffish
uzak
distant; far, far-off, faraway, remote, off the beaten track, out-of-the-way; improbable, unlikely, outside; distance place
uzak
aloof

He always stands aloof from the masses. - O her zaman kitlelerden uzak duruyor.

uzak
distant, remote, far, faraway, far-off
uzak
recluse
uzak
distance

It happened that I saw my friend walking in the distance. - Tesadüfen arkadaşımın uzakta yürüdüğünü gördüm.

Seen at a distance, the rock looks like a squatting human figure. - Uzaktan bakıldığında, kaya, çömelen bir insan figürüne benziyor.

uzak
out of the way

With his mother out of the way, Duke was able to proceed with his plan to embezzle the money from the company. - Yoldan uzakta bulunan annesi ile birlikte, Duke şirketinden zimmetine para geçirme planına devam edebildi.

Keep out of the way, please. - Yoldan uzak durun, lütfen.

uzak
insofar
uzak
unlikely, improbable
uzak
outlandish
uzak
back

Give me back the TV remote. - TV uzaktan kumandasını bana geri ver.

He looked back at us many times and walked away. - O birçok kez bize doğru baktı ve uzaklaştı.

uzak
(someone, something) who or which has nothing to do with, who or which has no connection with
uzak
outoftheway
uzak
cool

Please store in a cool and dry place, out of direct sunlight. - Lütfen doğrudan güneş ışığından uzakta, serin ve kuru bir yerde saklayın.

uzak
wide

You're wide of the mark. - Sizin tahmin hedeften uzak.

uzak
removed

Fadil's job kept him removed from the outside world. - Fadıl'ın görevi onu dış dünyadan uzak tuttu.

The injured were removed from the scene. - Yaralı, olay yerinden uzaklaştırıldı.

Turkish - Turkish

Definition of uzaklara in Turkish Turkish dictionary

Uzak
(Osmanlı Dönemi) TAMİS
Uzak
ırak
Uzak
dür
Uzak
münezzeh
Uzak
(Osmanlı Dönemi) ŞESU'
Uzak
(Osmanlı Dönemi) SAHİK
Uzak
finnari
Uzak
baide
Uzak
(Osmanlı Dönemi) HACUN
Uzak
(Osmanlı Dönemi) IRÂK
uzak
Gidilmesi çok süren, çok ötelerde bulunan, ırak, yakın karşıtı: "Muallâ, uzaklardan bir ses duyar gibi oldu."- P. Safa
uzak
İhtimali az olan
uzak
Arada çok zaman bulunan
uzak
Eli, gücü veya hükmü yetişmez. İhtimali az olan
uzak
Ayrı, birbiriyle yakın ilgisi olmayan
uzak
Nuri Bilge Ceylan'ın, 2002 Antalya Film Festivali'nde en iyi film ödülünü kazanan filmi
uzak
Nuri Bilge Ceylan'ın bir filmi
uzak
Uzak yer
uzak
Gidilmesi çok süren, çok ötelerde bulunan, ırak, yakın karşıtı
uzak
Eli, gücü veya hükmü yetişmez
uzak
Ayrı, birbiriyle yakın ilgisi olmayan: "Ne iyi!Sizinle birlikte uzak şeylerden bahsedebileceğiz."- P. Safa
uzak
(Osmanlı Dönemi) baîd