Tom is the proper boy for the job.
- Tom iş için uygun çocuktur.
Properly used, certain poisons will prove beneficial.
- Uygun şekilde kullanılırsa, belirli zehirler yararlı olacaktır.
This room is not suitable for sleeping.
- Bu oda uyumak için uygun değil.
Tom is looking for a suitable place to hold the meeting.
- Tom toplantıyı düzenlemek için uygun bir yer arıyor.
Our ship sailed by favorable wind.
- Gemimiz uygun rüzgarla denize açıldı.
The prognosis does not look favorable.
- Prognoz uygun görünmüyor.
Tom is fitted to become a businessman.
- Tom bir iş adamı olmak için uygundur.
No one doubts her fitness for the post.
- Onun görev için uygunluğundan hiç kimsenin kuşkusu yok.
It's not a convenient time to speak about that, is it?
- Onun hakkında konuşmak için uygun bir zaman değil, değil mi?
If it's convenient, please come here tonight.
- Eğer uygunsa, lütfen bu gece buraya gel.
It's dangerous to assume that all of the sentences in the Tatoeba Corpus are correct and suitable for language study.
- Tatoeba külliyatındaki tüm cümleleri, dil eğitimi için doğru ve uygun saymak tehlikelidir.
I'd like to put my valuables in a safe deposit box, if any are available.
- Uygun olan bir çelik kasaya değerli eşyalarımı koymak istiyorum.
Will the room be available for the meetings?
- Toplantılar için oda uygun olacak mı?
That's hardly likely.
- Bu neredeyse hiç uygun değil.
This is the most favourable period for travelling in Russia.
- Bu, Rusya'da seyahat etmek için en uygun dönemdir.
Sadly, Noah's ark was not an adequate environment for dragons, dinosaurs and unicorns.
- Ne yazık ki, Nuh'un gemisi ejderhalar, dinozorlar ve tek boynuzlular için uygun bir ortam değildi.
I'm not stupid enough to climb a mountain in the winter without first making adequate preparations.
- Kışın, önceden uygun hazırlık yapmadan bir dağa tırmanacak kadar aptal değilim.
Tom isn't due here till 2:30.
- Tom 2.30'a kadar burada uygun değil.
Turkish is a very regular and logical language.
- Türkçe çok kurallı ve mantığa uygun bir dil.
I know what's relevant.
- Ben neyin uygun olduğunu bilirim.
This is no longer relevant.
- Bu artık uygun değil.
Precautions may be advisable.
- Önlemler uygun olabilir.
Mary, are you decent?
- Mary, kıyafetin uygun mu?
Get yourself a decent suit.
- Kendinize uygun bir takım elbise alın.
He asked a few pertinent questions.
- O birkaç tane uygun soru sordu.
Do you think this is pertinent?
- Bunun uygun olduğunu düşünüyor musun?
You can reduce your home's heating and cooling costs through proper insulation and air sealing techniques.
- Evinizin ısıtma ve soğutma maliyetlerini uygun yalıtım ve hava sızdırmazlık teknikleri yoluyla azaltabilirsiniz.
Tom has trouble fitting in.
- Tom'un uygun olma sorunu var.
That piece of furniture is not fitting for the living room.
- Bu mobilya parçası oturma odası için uygun değil.
Tom's story was not very feasible.
- Tom'un hikayesi pek uygun değildi.
Tom is fitted to become a businessman.
- Tom bir iş adamı olmak için uygundur.
We could meet downtown. Would that be convenient for you?
- Şehir merkezinde buluşabiliriz. Bu sizin için uygun olur mu?
Can you find suitable time for our meeting?
- Toplantımız için uygun zaman bulabilir misin?
You have come at an opportune time.
- Uygun bir zamanda geldiniz.
They agreed to elect him as president.
- Onu başkan olarak seçmeyi uygun buldular.
Are you agreeable to our plan?
- Bizim planımız için uygun musun?
Is this jacket right for me?
- Bu ceket bana uygun mudur?
He is the right man for the job.
- O, iş için uygun adamdır.
Is this water okay to drink?
- Bu su, içmek için uygun mu?
I'm a vegetarian, so I'd rather not have meat, if that's okay.
- Ben bir vejetaryenim, eğer uygunsa et yemeği tercih etmem.
I would like to be there in good time.
- Uygun bir zamanda orada olmak isterim.
The house looked good; moreover, the price was right.
- Ev iyi görünüyordu, üstelik fiyat en uygundu.
Earth is perfectly suited for life.
- Dünya yaşam için son derece uygundur.
He is suited for police work.
- O, polislik için uygundur.
His old-fashioned ideas are not suited to the world.
- Onun eski moda fikirleri dünyaya uygun değil.
The sweetness of Interlingua was more suited to my poetic vision.
- Interlingua'nın tatlılığı benim şiirsel vizyonum için daha uygundur.
Are you agreeable to our plan?
- Bizim planımız için uygun musun?
Mary is always well-groomed and fashionably dressed.
- Mary her zaman bakımlı ve modaya uygun olarak giyimlidir.
I need to configure this server with an appropriate firewall system.
- Uygun bir güvenlik duvarı sistemiyle bu sunucuyu yapılandırmam gerekiyor.
Tom thought Mary's dress wasn't appropriate for the occasion.
- Tom Mary'nin elbisesinin etkinlik için uygun olmadığını düşündü.
You must cut down on extra expenses in order to live within your means.
- Gelirine uygun bir şekilde yaşamak için ekstra giderleri kısmalısın.
Congratulations are definitely in order.
- Tebrikler kesinlikle usulüne uygun.
His speech was not very becoming to the occasion.
- Onun konuşması duruma çok uygun değildi.
Anyway, it's not applicable to you
- Her neyse, o size uygun değil.
He's eligible for the presidency.
- Başkanlık için uygundur.
Eligible applicants are being notified.
- Uygun başvuru sahipleri bilgilendiriliyor.
No one doubts her fitness for the post.
- Onun görev için uygunluğundan hiç kimsenin kuşkusu yok.
This ship is not fit for an ocean voyage.
- Bu gemi okyanus yolculuğu için uygun değil.
I think Tom is adaptable.
- Tom'un uygun olduğunu düşünüyorum.
Tom and Mary always wear matching clothes.
- Tom ve Mary her zaman uygun giysiler giyerler.
She was wearing a green coat with a matching mini-skirt.
- O bir uygun mini etekle yeşil bir ceket giyiyordu.
She lived up to our expectations.
- Beklentilerimize uygun yaşadı.
I must live up to his expectations.
- Onun beklentilerine uygun yaşamalıyım.
Your dress is unsuitable for the occasion.
- Elbisen ortam için uygun değil.
This showy dress isn't appropriate for me.
- Bu gösterişli elbise benim için uygun değil.
I was looking for apt words.
- Uygun sözler arıyordum.
The comparison is apt.
- Karşılaştırma uygundur.
The time is ripe for action.
- Zaman eylem için uygun.
He is equal to the task.
- O, görev için uygundur.
I am not equal to it.
- Ben ona uygun değilim.