uyarmak

listen to the pronunciation of uyarmak
Turkish - English
stimulate
warn

We've got to warn Tom. - Tom'u uyarmak zorundayız.

I wanted to warn you. - Seni uyarmak istedim.

excite
to warn, to caution, to admonish; to alert" " ikaz etmek; to stimulate
induce
admonish
expostulate
give notice
sex up
awake
give warning
to stimulate
advise against
forewarn
advise
charge
advise smb. of smth
give smb. notice of
(karşı) awake smb. to smth
tip
(Hukuk) to warn, to stimulate
lecture
tip off
alert
tip the wink
caution
prov. to wake (someone) up, awaken
exhort
to warn
advise somebody of something
previse
alert to
advise smb
evoke
alarm
stimulating
open
give somebody notice of
undeceive
rouse
hype up
expostulate with
ınduce
awake,awaken
tip smb. off
(Nükleer Bilimler) actuate
{f} remonstrate
serve notice
uyarma
notice

Tom and Mary were too busy yelling at each other to notice that I'd entered the room. - Odaya girdiğimi uyarmak için Tom ve Mary birbirlerine bağıramayacak kadar çok meşguldü.

He quit without notice. - O, uyarmadan ayrıldı.

uyar
stimulate

Knowledge of foreign languages stimulates brain activity. - Yabancı dil bilgisi, beyin etkinliğini uyarır.

cinsel olarak uyarmak
sex up
uyarma
exhorting
sesle uyarmak
(Bilgisayar) beep
uyar
(Bilgisayar) notify

Ladies and gentlemen, please notify the people to stop contributing to global warming and use nature-friendly equipment. - Bayanlar ve baylar, lütfen insanları küresel ısınmaya katkıda bulunmayı bırakmaları ve doğa dostu ekipmanlar kullanmaları için uyarın.

uyar
(Bilgisayar) alert with
uyar
it works
uyar
adaptive
uyar
{f} stimulated
uyarma
warning up
uyarma
(Kimya) excite
uyar
I'm easy
uyar
{f} stimulating

I had a very stimulating conversation with Tom. - Tom'la çok uyarıcı bir konuşma yaptım.

I find it very stimulating. - Onu çok uyarıcı buluyorum.

uyar
warn

I cannot, however, neglect his warning. - Fakat onun uyarısını ihmal edemem.

We shouted in order to warn everyone of the danger. - Biz herkesi tehlikeyle ilgili uyarmak için bağırdık.

uyar
alert to
uyar
expostulate
uyar
{f} alert

Tom alerted the authorities. - Tom yetkilileri uyardı.

The tsunami alert was cancelled. - Tsunami uyarısı iptal edildi.

uyarma
expostulation
uyarma
monition
uyar
excite
uyar
{f} alarm
uyar
{f} excited
uyar
actuate
davranışlarına dikkat etmesi konusunda uyarmak
read the riot act to
gizlice uyarmak
tip smb. the wink
uyar
caution

I cautioned him against being late. - Onu geç kalmaya karşı uyardım.

High school students who flagrantly smoke in class and the teachers who can't caution them will be punished. - Sınıfta aşikar bir şekilde sigara içen lise öğrencileri ve onları uyaramayan öğretmenler cezalandırılacak.

uyar
alertto
uyarma
stimulation
uyarma
warning

The policeman let him off with a warning. - Polis onu uyarmadan serbest bıraktı.

uyarma
excitation
uyarma
caution
uyarma
excitation, stimulation
uyarma
excitement
uyarma
premonition
önceden uyarmak
to forewarn
Turkish - Turkish
Bir kimseye bir davranışta bulunmamasını söylemek, ikaz etmek: "Mustafa Kemal Paşa gittikten sonra gelen mebuslar beni uyarıyorlardı."- F. R. Atay
Görevini gereği gibi yapmayan kimseye nasıl davranması gerektiğini hatırlatmak, ihtarda bulunmak
Bir canlının herhangi bir organını dıştan bir etki ile görev yapmaya zorlamak
Uyandırmak: "Demek oluyor ki, iş dönüp dolaşıp büyük halk kitlelerini uyarmaya dayanıyor."- H. Taner
Uyandırmak
Görevini gereği gibi yapmayan kimseye nasıl davranması gerektiğini hatırlatmak, ihtarda bulunmak. Öğütle yola getirmeye çalışmak
Öğütle yola getirmeye çalışmak
Bir kimseye bir davranışta bulunmamasını söylemek, ikaz etmek
Uyarma
tembih
uyarma
Bir duyu organını veya bütün bir sinir düzenini, kendi dışındaki bir nesne veya durumun bir tepkide bulunmaya yöneltmesi, tembih
uyarma
Uyarmak işi, ihtar
uyarmak
Favorites