utanarak

listen to the pronunciation of utanarak
Turkish - English
ashamedly
shyly

She glanced shyly at the young man. - Genç adama utanarak baktı.

That's a Christmas present for you, Anne, said Matthew shyly. - Matthew utanarak Bu senin için bir Noel hediyesi, Anne dedi.

blushing
utan
shame on you
utan
{f} abashed
utan
{f} blush

Come on, Tom, you're making me blush. - Hadi, Tom, beni utandırıyorsun.

With joy and shame, she blushed to her ears. - Sevinç ve utanç ile o, kulaklarına kadar kızardı.

utan
{f} blushing
utan
{f} ashamed

I'm not ashamed of my father's being poor. - Babamın fakir olmasından utanmıyorum.

He is not ashamed of being poor. - O, fakir olmaktan utanmıyor.

utanarak
Favorites