used to

listen to the pronunciation of used to
English - Turkish
alışkın olmak
(eskiden) -erdi
alışkın

Yalnız yaşamaya alışkın. - She is used to living alone.

Erken kalkmaya alışkınım. - I'm used to getting up early.

alışkan
öğür
-ardı
alışık olmak
yapardı

Bir üniversite öğrencisi iken öyle yapardın. - You used to do so when you were a university student.

O, arkadaşlarına karşı zorbalık yapardı. - He used to bully his friends.

kullan

O, atmosferdeki karbon dioksit miktarlarının artmasından dolayı Dünyanın ısınmasını tanımlamak için kullanılan bir terimdir. - It is a term used to describe the warming of the earth due to increasing amounts of carbon dioxide in the atmosphere.

Twitter'ı kullanırdım, fakat sonra onu sıkıcı biraz buldum, bu yüzden onu kullanmayı durdurdum. - I used to use Twitter, but then found it a bit boring, so I stopped using it.

ederdi

O, ondan nefret ederdi. - She used to hate him.

O, bana Tom olarak hitap ederdi. - She used to address me as Tom.

geçmiş zamanda yapılan
alışık

Herkesin önünde konuşmalar yapmaya alışık değilim. - I'm not used to making speeches in public.

Bay Kaifu halka açık konuşmalar yapmaya alışıktır. - Mr Kaifu is used to making speeches in public.

be used to
alışık
used
{s} kullanılmış

O araba satıcısı bu kullanılmış Toyota'nın iyi durumda olduğunu söylediğinde bana yanlış bilgi vermiş. - That car dealer gave me a bum steer when he told me this used Toyota was in good condition.

Çocuk hırsızlarının ona yapmasını söyledikleri gibi Tom işaretlenmemiş, kullanılmış paralar halinde bir milyon dolar topladı. - Tom put together one million dollars in unmarked, used bills as the kidnappers had told him to do.

used
{s} kullanılmış; elden düşme, eski: He sells used books. Eski kitap satıyor. I don't want a used car. Kullanılmış araba istemem
be used to
alışkın olmak
to be used to
alışık olmak
used
{f} kullan

Na'vi dili Avatar'da kullanılır. - Na'vi language is used in Avatar.

Doğum kontrolü için bir prezervatif kullandın, değil mi? - You used a condom for birth control, right?

used
eskiden

Linda şimdi çok dans etmiyor fakat eskiden çok dans ettiğini biliyorum. - Linda does not dance much now, but I know she used to a lot.

Ben eskiden olduğum gibi değilim. - I'm not what I used to be.

used
tükenmek
be used to
alışmak
to be used to
alışmak
used
alışkın

Erken kalkmaya alışkınım. - I'm used to getting up early.

Erken kalkmaya alışkınım. - I'm used to keeping early hours.

used
kullanılan

Ağ televizyonda kullanılan saygısız dil küçük çocuklu ebeveynlerin kabloluya abone olmayı istememelerine sebep oluyor. - The profane language used on network television makes many parents with young children not want to subscribe to cable.

O, atmosferdeki karbon dioksit miktarlarının artmasından dolayı Dünyanın ısınmasını tanımlamak için kullanılan bir terimdir. - It is a term used to describe the warming of the earth due to increasing amounts of carbon dioxide in the atmosphere.

used
(Bilgisayar) kullanma

Bunu çok kullanmadım. - I haven't used this very much.

Uzun süredir Fransızcayı kullanmadım ve birçok kelime unuttum. - I haven't used French in a long time and I've forgotten a lot of words.

used
elden düşme
be used to
alışık olmak
used
eski

Fransa'nın para birimi franktı ve sembolü ₣ idi. Frank Fransa'da artık kullanılmıyor ama Gine gibi bazı eski Fransız kolonilerinde hâlâ kullanılmaktadır. - France's currency was the franc, and its symbol was ₣. While it is no longer used in France, francs are still in use in some former French colonies such as Guinea.

Linda şimdi çok dans etmiyor fakat eskiden çok dans ettiğini biliyorum. - Linda does not dance much now, but I know she used to a lot.

used
(to ile) alışkın
Used
kullanılmıştır
be used to
için kullanılabilir

Mary'nin cümleleri İngilizce öğrenmek için kullanılabilir. - Mary's sentences can be used to learn English.

Kum torbaları sele karşı korumak için geçici bir duvar inşa etmek için kullanılabilir. - Sandbags can be used to erect a temporary wall to protect against floods.

in the habit of
alışkanlık olarak
used
yap(mak)
used to be
eskiden

O, eskiden olduğu gibi değil. - He is not what he used to be.

Eskiden bir gece kuşuydum fakat şimdi bir erken kalkanım. - I used to be a night owl, but now I'm an early riser.

to be used to
alışkın olmak
used
{s} to -e alışık, -e alışkın: I'm used to it. Ona alışığım
used
eskiden olduğu kadar

Tom eskiden olduğu kadar utangaç değil. - Tom isn't as heavy as he used to be.

Tom eskiden olduğu kadar sıska değil. - Tom isn't as skinny as he used to be.

used
He used to come at eight Eskiden saat sekizde gelirdi
used
be used up çok yorulmak
used
idi

Tom eskiden basketbol antrenörü idi. - Tom used to be a basketball coach.

Fransa'nın para birimi franktı ve sembolü ₣ idi. Frank Fransa'da artık kullanılmıyor ama Gine gibi bazı eski Fransız kolonilerinde hâlâ kullanılmaktadır. - France's currency was the franc, and its symbol was ₣. While it is no longer used in France, francs are still in use in some former French colonies such as Guinea.

used
bitkin hale gelmek
used
alışık

Askerler tehlikeye alışıktırlar. - Soldiers are used to danger.

Herkesin önünde konuşmalar yapmaya alışık değilim. - I'm not used to making speeches in public.

used
used to alışmış
English - English
accustomed to, tolerant or accepting of

He was shivering a little, for he had always been used to sleeping in a proper bed, and by this time his coat had worn so thin and threadbare from hugging that it was no longer any protection to him.

Formerly; once, but no longer; thus forming the imperfect tense

I used to know a guy from the UK who pronounced mother without the r.

action that was accurate once but is not true at this time (e.g.: "Her parents used to live in Europe and now they live in the USA")
in the habit; "I am used to hitchhiking"; "you'll get used to the idea"; " was wont to complain that this is a cold world"- Henry David Thoreau
in the habit of
used
Simple past tense and past participle of use

You used me!.

used
That has or have previously been owned by someone else

He bought a used car.

used
Familiar through use; usual; accustomed

Nobody's ever taught you how to live out on the street and now you're gonna have to get used to it.

used
That is or has or have been used

The ground was littered with used syringes left behind by drug abusers.

used
to perform habitually; to be accustomed

He used to live here, but moved away last year.

used to.
usta

We usta have a rule that if a trusty shot an escaping convict, then the trusty would go free.

be used to
be accustomed to, be familiar with
used
Eaker
used
Arnold & I
used
past of use
used
be/get used to (doing) sth to have experienced something so that it no longer seems surprising, difficult, strange etc
used
{s} second-hand, not new; usual, accustomed
used
abused, exploited, took unfair advantage of. [derogatory]
used
employed in accomplishing something; "the principle of surprise is the most used and misused of all the principles of war"- H
used
employed
used
made use
used to
Favorites